30 Haziran 2017 Cuma

RÜŞVETE DUR DE!




RÜŞVETE DUR DE

 Vakti zamanın birinde kilolarından şikâyetçi bir kadıncağız varmış. Bütün gün ağzına lokma koymadığından, lakin su içse yaradığından bahseder dururmuş.

Kocası merak etmiş bu durumu. Bir gün sabah işe gider gibi yapıp, mutfakta saklanmış. Kadıncağız kocasının gittiğine kanaat getirince koca bir kaşık tereyağını tavaya boca etmiş. Kavurma küpünden, kavurmaları çıkarıp ısıtmış, üstüne de beş yumurta kırmış. Saklandığı yerden gözleri fal taşı gibi açılan koca, durumu izliyormuş.

Ekmek almak için dışarı çıkan kadının ardından, saklandığı yerden çıkıp, tavaya bir beş yumurta da o kırmış.

Biraz sonra elinde kocaman bir somunla geri dönen kadıncağız, durumdan habersiz tavanın başına oturmuş. Ekmeğini bandıra bandıra, yemiş bitirememiş. En sonunda yorgunlukla elleri yanına düşüp kendi kendine söylenmiş.

Allah Allah, ben bunu şimdiye kadar bitirirdim, ama bana noldu ki böyle. Acaba hasta mıyım, hasta mı olacağım?

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, kalp ve damar hastalıkları ile kanser insan ölüm oranlarında giderek artan bir etkiye sahip. Ve gelişmiş ülke insanlarının başına bela olan bezikte, artık gelişmekte olan ülke insanlarını da tehdit eder vaziyette. İşte bu gelişmelere sebep olan en büyük etken, yanlış beslenme ve belki de daha doğrusu aşırı beslenme.

Acaba neden?

Her canlı gibi insanın da hayatını sürdürebilmesi için temel ihtiyaçları var. Ve bu ihtiyaçlarının farkına dürtüleriyle varıyor. Ve farkına vardığı veya varmadığı birçok davranış aslında bu ihtiyaçları gidermeye yönelik. Bedenin beslenmeye ihtiyacı olduğu zaman acıkması, suya ihtiyacı olduğu zaman susaması gibi. İnsan vücudu öyle bir tasarlanmış ki bu ihtiyaçları giderirken aynı zaman da duyu organlarıyla haz da alıyor. İhtiyaç bitince, duyduğu haz da devreden çıkıyor. Karnı doyduktan sonra en sevdiği yiyecek bile haz vermediği gibi zorlanırsa bir eziyete dönüşebiliyor.

İnsanın ihtiyaçlarını gösteren Maslow Piramidine göre fiziksel ihtiyaçlarımız piramidin en alt basamağında iken sevgi, saygı, ait olma, güvenlik, kendini gerçekleştirme gibi duygusal ihtiyaçlar piramidin daha üst basamaklarında yer alıyor.

İnsanda ev evvel devreye giren dürtü açlık ve insanın en çok haz aldığı en ilkel haz mekanizması da yemek yemek. Dünyaya yeni gelen bir bebeği gözünüzün önüne getirin, ilk yaptığı şey emme refleksi. O miniğin yanağına dokunduğunuz anda, minicik dudaklı ağzıyla emmek için aranmaya başlamıyor mu? Hatta hemşire bir arkadaşım çok enteresan bir şey anlatmıştı. Avrupa da yeni doğan bir bebeği, göbek kordonunu kesmeden annesinin karnı üzerine bırakıyorlar. Ve dışardan hiçbir yardım olmadan, o minicik varlık yukarı tırmanıyor ve annesini emmeye başlıyor.

Ve aslında biyolojik ihtiyaç karşılamak için var olan mekanizmalar, fabrika ayarları bozulmadığı müddetçe en doğal ve en doğru yol gösterici olarak, ihtiyaç anında devreye giriyor ve ihtiyaç karşılandığı anda devreden çıkıyor. En sevdiğiniz yemeği bile doyduktan sonra yiyememeniz gibi.

Peki, nasıl bozuyoruz ve bozulunca ne oluyor?

Dünyayı tanımaya çalışan bebek, en erken tanıdığı ve en ilkel haz mekanizması olan tat alma duygusu ile eline geçirdiği her şeyi ağzına götürerek tanımaya ve tanımlamaya çalışıyor. Zaman geçtikçe diğer duyularının da farkına varıyor ama tat alma ömür boyu en baskın olmaya devam ediyor.

Lakin bizler bir bebeğin, eline geçen her şeyi tanımlamak için ağzına götürmesi gibi, duygusal ihtiyaçlarımızı da, biyolojik mekanizmamız ile gidermeye çalışınca, fabrika ayarlarını bozuyoruz ve sonrası…

Yaşasın yemek yemek!

Kızdın mı? Bir kurabiye at ağzına!

Çok mu sevindin?  Bir dilim pasta ile kutla!

Terk mi edildin? Al eline dondurma kâsesini!

Hayal kırıklığına mı uğradın?  Buzdolabının karşısında geç, artık Allah ne verdiyse

Ve artık, yemek yeme biyolojik bir ihtiyaç karşılama olmaktan çıkıyor, baş ağrısına, diş ağrısına, can sıkıntısına her derde deva aspirine dönüşüyor.

Yalnız, duygusal ihtiyaçlar için sarıldığımız yiyeceklere bakınca, en fazla haz veren ve aynı zamanda, kalitesiz kalori içeren gıdalar olduğunu görüyoruz.

Canı sıkılınca yumurta yiyen, depresyonda salatalık kemiren, hak ettiği terfii alamamanın, hayal kırıklığını kabak musakka ile gidermeye çalışan gördünüz mü, Allah aşkına?

Ne yiyoruz pekiyi?  

Çikolata, kek, börek, pasta, dondurma, cips vs. vs. yani kalori bombaları

Aslında sittin sene yemesek te beslenmemizde bir eksikliğe yol açmayan gıdalar.

Eh bu zavallı gıdalar da, vücuda kabul buyrulmak için ne yapıyor? Rüşvet! Yani daha fazla haz veriyor ve biz, bir süre sonra o hazzın bağımlısı oluyoruz.

Davetli olmadığı bir organizasyona girebilmek için, kapıcının cebine bahşiş kıstıran, sonradan görme bir zengin gibi ağzımıza bir parmak bal çalıyor. Eh, o rüşvete alışan kapıcı beden de en çok rüşvet vereni ,”gelen ağam, giden paşam” içeri alıyor

Sonrasında gelsin kalp ve damar hastalıkları ve dünyanın başına bela olan obezite.

Biyolojik olarak ihtiyacımız olmayan birçok gıda, olmazsa olmazımız haline geliyor ve verdiği hazdan kat kat fazlasını, zarar olarak geri iade ediyor.

Yani aslında su içsek yaramıyor, ahlakını bozup rüşvete alıştırdığımız kapıcı, en yüksek veren herkesi, içeri aldığı için, istiap haddini dolduran vücudumuz alarm veriyor.

Ne yapacağız peki?

Otokontrol mekanizmamızı devreye sokacağız. Her önümüze geleni, her canımızın istediğini,  canımız istediği zaman yemeyeceğiz.

Yani sözün özü şu boğazımızı tutmayı öğreneceğiz!

 











15 yorum:

  1. :)))Bende tersi oluyor, çok büyük üzüntü filan karşısında yemeden, içmeden kesiliyorum. Ama hani böyle canım sıkkın, içim sebepsiz - veya ülkenin halinden filan daralınca biraz bitter çikolata iyi geliyor:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte bak o durumlar için biraz yetmez,bayağı koca bir tablet bitter ancak durumu kurtarır :)

      Sil
  2. Sadece bogazimizi degilde cenemizi de tutmayi ögrenelim bence. Her lafa sazan gibi atlamayalim mesela dimi. Laf sokmayalim. Sevelim sayalim.sadece. birazda inssnlik diyetine girelim :) kalbe cok iyi gelir. Eline saglik güzel bir yaziydi. Bayildim hikayeye :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle haklısınız. İnşallah onu da haftaya cuma akşamı ,bir inceleyelim bakalım. Sevgiyle kalın..

      Sil
    2. O zaman,bu Cuma akşamı bana misafirliğe bekliyorum.Beraber,konuşalım bu konuyu.Kahveleriniz de benden.Ne alırsınız Türk Kahvesi mi Nescafe mi ? ☕ 🍵 😉

      Sil
  3. Çok iyi ve ders verici bir yazıyı. Bundan sonra daha dikkatli olacağıma eminim, teşekkürler 😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sana başarılar. Kolay olmayacak maalesef 😊

      Sil
  4. çikolata yemeden yaşanır mı yaaa bir de muz yemeden :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabiki de yaşanmaz. Ama sonrasında bir argüman geliştirmek,gerekecek."efendim ,aslında ben kendimle barışığım" ya da "önemli olan, sağlıklı olmak" falan gibi.Ama sen daha Kreatif olabilirsin.Paylaşırsan,hepimiz yararlanırız 😄

      Sil
  5. Terk mi edildin ? Al eline dondurma kasesini !!
    Denemek lazım sıcağı sıcağına :)

    YanıtlaSil
  6. Emre bey ,umarım o dondurma kasesini,sadece bu sıcaklar da serinlemek için, elinize alırsınız 😐

    YanıtlaSil
  7. Ben herkes nasıl mutlu hissediyorsa, onu yapmaları gerektiği taraftarıyım :))

    YanıtlaSil
  8. Haklısın; aslında mutluluk elimizde..Sağ ele bir kornet,sol ele bir tobleRon, ne dert kalır ne keder 😉😋

    YanıtlaSil
  9. Yazıdaki şu cümleler tebessüm etmeme sebep oldu doğrusu.

    "Canı sıkılınca yumurta yiyen, depresyonda salatalık kemiren, hak ettiği terfiyi alamamanın ,hayal kırıklığını kabak musakka ile gidermeye çalışan gördünüz mü , Allah aşkına ?"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte ..Bazen, hayatta da çözümleri, yanlış yerlerde arayabiliyoruz..

      Sil