25 Ekim 2019 Cuma

HOLLYWOOD KARAKTERLERİ TARZ DEĞİŞTİRİRSE !!!


TASVİR-İ HOLLYWOOD


Resimler bir sanat eseri olmasının yanında yapıldığı dönemin sosyal  hayatına dair de birçok şey anlatır. Klasik resmin  Batı’da altın dönemlerini yaşadığı yıllarda ve öncesinde Osmanlı’da  minyatür sanatı icra ediliyordu.  Minyatür çok küçük yapılmış ince ince işlenmiş resimler için kullanılan  bir terim aslında. Osmanlıda minyatüre tasvir yani (resim) , bu eserleri yapan kişiye de musavvir (resimleyen) ya da nakkaş (işleyen) deniliyor.

Her şeyi olduğu gibi tuvale geçiren klasik resim sanatından daha farklı bir sanat minyatür. Figürlerde anatomiye uygunluk aranmaz. Perspektif, ışık- gölge gibi klasik resim sanatında kullanılan teknikler kullanılmaz. Figürler birbirini kapatmadan resmedilir. Eserde  ki en önemli şahıs en büyük boyutta yapılır. Yapılar ve canlılar arasında oran orantı aranmaz ve en ince detaylara kadar işlenir. Mesela bir figürün sakalları tek tek çizilir. Yani oldukça ilginç ve günümüz modern  sanatlarına daha yakın bir sanat dalı.

Zamanında maliyeti nedeniyle ancak  zengin ve önemli  şahıslara, sipariş üzeri yazılan kitaplarda bulunan minyatür sanatı günümüzde  daha ulaşılabilir şekillerde icra ediliyor.

Bu minyatür ustalarından biri de çok ilginç işlere imza atan ve oldukça genç olmasına rağmen dünyaca tanınan bir sanatçı. Minyatür ve illüstratör sanatçısı  Murat Palta. Bitirme tezi olarak hazırladığı “Tasvir-i Hollywood” projesinde, meşhur Hollywood filmlerini minyatür sanatına uygun olarak resmetmiş. Oldukça ilgin ve eğlenceli bir çalışma olmuş. Zaten o da bu çalışmaları Minyatür sanatının 21. Yy temsilcisi olmak ya da minyatür sanatını ayağa kaldırmak gibi düşüncelerle değil eğlendiği için yaptığını söylüyor. Belki  etkisi de bu doğallıktan  kaynaklanıyor.

Sanatçı daha sonra Yeşilçam filmlerini anlattığı “Tasvir-i Yeşilçam” ve Dünya klasiklerinden bazı romanları da çizmiş. Tabi bunların hepsini burada paylaşabilmem mümkün değil.

Çok beğendiğim bu minyatürlerden bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum.

Hamiş: Osmanlıca bilenlerin affına sığınarak bazı resim altı yazılarını da kendimce yorumlamaya çalıştım. Benim en çok beğendiğim ve eğlendiklerim Rumilerle süslenmiş Batman sembolü, gül koklayan Darth Vader  ve Kill Bill minyatürleri oldu. Umarım siz de beğenirsiniz…                                              



                                                                        KİLL BİLL
Sarı donlu bir avret şeb-i azur gicesi erim katl edildi deyu  feveran iderek bir nice masum  ademi katleyledi
Sarı kıyafet giyen bir kadın “düğün gecesi kocam öldürüldü diye öfkeyle bağırarak  bir çok masum insanı öldürdü.)

                                                                              ***


BATMAN
Batman nam-ı  ile malum olan   bir bed-n’am   kara donlu kafirin  huffaş urbası  geyinip giceleri damlarda bacalarda  seyran ettiği  ahalinin ehli iffet kızlarını ve kadınlarını mazzep ittiği malumdur ki tiz zamanda zaptiyelerce derdest  idilmekliği  emrolunur
Şehri Gotham Kadı-ı Şerifi  
(Batman adı ile bilinen bir yabancı siyah bir yarasa elbisesi giyip  geceleri evlerin çatılarında dolaşarak kadın ve kızları rahatsız etmektedir.Bunun içinde en kısa zamanda emniyet güçlerince yakalanarak emniyete teslim edilmesi emredilmektedir.)



                                                                    MARS ATTACKS
Mars nam seyyareden  nice eçiş bücüş ejderha misullu bir acaib mahlukat daire-i seyyare ile  teyeran eyleyerek  arz-ı istila eyledi .
(Mars adı ile bilinen gezgenden bir gurup acaip şekilli yaratık , uçan daire ile uçarak  gelip Dünyayı işgal etti)

                                                                                
 
TİTANİC
Titanik nam keşti  cesim mevc-i deryayı aşaraktan bahrde seyran iderken  keştiban  aşukları seyran idince cesim bir cümidiyeye urup  bahr-i muhit-i kebir de   ğarkolmuştur
(Titanik adı ile bilinen gemi büyük dalgaları aşarak okyanusta giderken gemi kaptanı  aşıkları izlemeye dalınca  büyük bir buzdağına çarparak Büyük Okyanusta batmıştır)



                                                                            SAW



                                                                   STAR WARS



THE GODFATHER



                                                                    KİNG KONG



                                                        MAYMUNLAR CEHENNEMİ



                                                                    İNCEPTİON


                                                                        THE SHİNİNG



AVATAR


                                                                      STAR WARS



THE BİRDS

11 Ekim 2019 Cuma

HEİDİ’NİN KIRMIZI PABUÇLARI


 

HEİDİ’NİN KIRMIZI PABUÇLARI

Bir gurup arkadaş köylerdeki ihtiyaç sahibi çocuklar için bir kampanya düzenlemeye karar verir. Ulaşabildikleri köy okullarında ki çocuklara ayakkabı temin edeceklerdir. Duyurdukları çevrelerinden olumlu geri dönüş alırlar, birçok kişi bu güzel harekete destek olma sözü verir.

Kampanyanın simgesi bir çift kımızı pabuçtur.

Hevesle çalışmaya başlar arkadaşlar, bu güzel kampanya için. Beklediklerinin çok üzerinde destek görmüşlerdir. Alınan yardım sözlerinin ardından köy okulların öğretmenlerine ulaşırlar, ihtiyaç sahibi çocukların listesini ve ayakkabı numaralarını isterler.     Çocuklara kırmızılı, allı pullu süslü ayakkabılar göndermek istediklerini anlatırlar.

Aldıkları cevap oldukça ilginç ve acıdır.

-Gayretiniz için çok teşekkür ederiz. Gerçekten ayakkabıya ihtiyacı olan çok öğrencimiz var ama lütfen ayakkabılar anlattığınız gibi renkli ve süslü olmasınlar. Zira buraların iklimi ve alt yapısı böyle ayakkabılar giymek için uygun değil. Sağlam yapılı koyu renkli ayakkabı ve botlara çok ihtiyaç var…

***

Heidi çizgi filmini izlemeyen veya kitabını okumayan çok az çocuk vardır her halde. Çizgi filmde neşeyle koşup oynayan, keçi gibi hoplayıp zıplayan Heidi’nin çıplak ayakları hiç dikkatinizi çekti mi bilmem ’Çok daha fakir olan Peter’in kaba saba da olsa ayakkabıları varken Heidi çıplak ayakla koşar. Kitapta rahatça koşup oynayabilmek için ayakkabılarını ve giysilerini çıkarıp attığı anlatılır.

Geçtiğimiz senelerde bir yazar Heidi’ni ayaklarının çıplak olmasının aslında bir sembol olduğunu ve Johann’a Spyri’nin bu göndermeyle, İsviçre’de bir zamanlar yaşanan Köle çocuklar-Veridinkinde gerçeğine işaret ettiğini iddia eder.

Heidi’nin çıplak ayaklarının özgürlüğü mü yoksa köleliği mi sembolize ettiği tartışmalı lakin köle çocuklar gerçeği buz gibi bir hakikat.

1789’da İsviçre’de 14 yaşından küçük çocukların çalışması yasaklanır. Bir süre sonra belki bu açığı kapatmak için bilerek, belki de iyi niyetle başlayan bir uygulama aslından uzaklaşarak, büyük bir kötülüğün kapılarını aralar.

Anne babaları suç işleyen ya da kendileri suçlu olan, anne babaları ölen ya da ayrılan, ebeveynleri borçlu olan çocuklar sahip çıkılmak! Üzere kiliseler aracılığı ile toplanır, papazlar tarafından evlatlık! Olarak çiftlik sahiplerinin yanına verilir.

Çocuklar burada karın tokluğuna bile değil aç karnına çok ağır şartlar altında çalıştırılır. Bir daha onları arayan soran olmaz. Zira bunlar suçlu ya da borçlu anne babaların kurtarılmış(!) çocuklarıdır.

 Birçoğu ağır yaşam koşullarından dolayı ölür, sorgusuz sualsiz gömülür. Kalanlar hayvanların yanında ahırda yatar, sabahın köründe kalkar tarla işleri ve hayvanların bakımını yapar, çuvaldan bozma giysiler giyer, kuru ekmeğini soğuk suyla ıslatarak karnını güya doyurur(!).  Dayak yerler, cinsel istismara uğrarlar, ölenler ölür kalanlar İsviçre ekonomisine ve çiftçilerine(!) katkıda bulunmaya devam eder…

Bu çocuklar hemen hemen her zaman çıplak ayaklıdır. Zira iki yılda bir verilen ayakkabıları çocukların çabucacık büyüyen ayaklarına küçük gelir veya yaşam şartları yüzünden parçalanır. Johanna Spyri Heidi’nin şahsında bu çıplak ayaklı çocuklara selam gönderir.

Bu durum 1960 ‘lı yılların başına kadar sürer ve 1974 yılında da resmen yasaklanır.

İsviçre halkı zor da olsa bu gerçekle yüzleşir ve 11 Nisan 2013 de devlet resmen bu çocuklardan ve ailelerinden özür diler. Daha sonra sağ kalanlar veya ailelerinde tazminat verilmesi üzerine çalışmalar yapılır.

***

 

Bu gün Dünya Kız Çocukları günü.2012 Yılında Birleşmiş Milletler kararıyla 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü olarak kabul edildi. Bu gün kız çocuklarının cinsiyetlerinden ötürü uğradıkların ayrımcılığa karşı farkındalığı arttırmak üzere kutlanıyor.

Dünya üzerine ve ülkemizde milyonlarca kız çocuğu halen ucuz tarım iş gücü olarak kullanılıyor. Ayrımcılığa uğruyor eğitim hakkı engelleniyor, çocuk yaşta evlenmeye zorlanıyor. Cinsel ve duygusal istismara uğruyor, yakınlarından şiddet görüyor.

Dünyada gelişmekte olan veya geri kalmış ülkelerde durumları çok daha vahim.

Batı ülkeleri bir nebze de olsa geçmişte ki ayıplarıyla yüzleşip telafi etme yoluna gidiyorlar. Maalesef bizde gelenek ve görenekler halen kız çocuklarının önüne engel olarak çıkarılıyor ve bu konuda farkındalık istenen seviyede değil. Eğitim imkânları fakir ailelerde erkek çocuklar içinde çok iç açıcı değil ama kızlar çocuklar için durum daha vahim.

Son senelerde biz nebze de olsa kızların eğitime ulaşma imkânlarında bir iyileşme var mı? Emin değilim.

Ama bizde de kızının okula gidebilmesi için, kendi imkânlarıyla 14 kilometre yol yapan koca yürekli bir baba var. Ellerinden öpülesi bu koca yürekli baba gelecek adına ümitlerimi yeşertti doğrusu…



6 Ekim 2019 Pazar

BİZİM MAHALLE SİZİN MAHALLEYİ YENER …


POST TURUTH - HAKİKAT ÖTESİ
YA DA , KURGULANMIŞ GERÇEKLİK

POST turuth- KURGULANMIŞ GERÇEKLİK

Çocukluğumuzun paylaşılamayan oyun alanı, sokağımızın köşesindeki arsa oldu uzun süre.

Biz kızlar bebeklerimizi alıp evcilik oynamaya giderdik arsaya. Topladığımız çakıl taşlarını yan yana dizerek oturma odası, mutfak, balkon, sınırları oluşturur, ardından bebeklerimiz kucağımızda diğer arkadaşlarımızdan birinin çakıl taşı sınırlı evce gizine ziyarete giderdik.    Arsada bulduğumuz çakıllar, taşlar, dal parçaları, topraklar hatta çamurlar oyuncaklarımıza eşlik eder, hayalimizde oluşturduğumuz mesut dünyamızda her biri ayrı bir anlam kazanırdı.

Taşlar, topraklar, misafirimize ikram ettiğimiz lezzetli pastalara, böreklere, dönüşürdü mesela. Ya da şekilli düzgün bir taş parçası, bazen koltuk olurdu, bazen sehpa.

O anda gerçek olan hakikat değil, onlara bizim yüklediğimiz anlamdı…

Biz mutlu mesut dünyamızda evcilik oynarken haylaz erkek çocukları sökün ederdi bir süre sonra. Bağırış çağırış içinde arsayı dolduran oğlanların istediği futbol oynayacakları bir alandı elbette.

Eh o zaman oğlanlarla itişmeyi göze alamayan biz kızlar evimizi en yakın komşunun kaldırımına taşırdık. Evden getirdiğimiz kilimlerin üzerinde oyunumuza devam ederken bir yandan da afacan oğlanları seyrederdik.

Şevkle başlayan futbol bir süre sonra kavgaya evrilirdi çoğunlukla. Dizleri yırtılmış, ayakkabıları patlamış haylazlar, ter damlaları kirli yüzlerinde yol yol çenelerine akarken bir birlerine dayılanıp kabararak haklıyı tespit etmeye çalışırlardı.

Genelde bağırış çağırışa dışarı çıkan emekli bir amca veya eteği belinde çaçaron bir komşu teyze müdahale eder, Sonunda haylazlar topları kollarının altında arsayı terk ederdi

Kim haklıydı ki…

Kim bilir… Ne önemi vardıydı ki zaten. Önemli olan öfkelerini, saldırganlıklarını yöneltecekleri, enerjileriniz boşaltacakları rakip oyuncular yani ortak düşmanlar bulmuş olmalarıydı.

Bir zamanların çocukları, şimdinin büyükleri olarak o oyunlara kavgalara devam ediyorlar şevkle.

***

Oxford Sözlük tarafından 2016 yılının kelimesi olarak seçilen bu kavram, etkin olarak internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile hayatımıza girdi.

Post turuth “Nesnel gerçeklerin belirli bir konu hakkında kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel inançlardan daha az etkili olması durumunu niteleyen bir sıfat” olarak tanımlıyor. Post-truth Türkçeye hakikat ötesi olarak tercüme edildi.

Yani Post Truth kanaatlerin oluşmasında duyguların ve kişisel inançların gerçeklerden çok daha etkili olduğu, insanların duygularını harekete geçiren ve inanmak istedikleri içerikleri doğru kabul eden bir dönemi ifade ediyor.

Bu dönemin en önemli özelliği ise yalan söylemenin utanılacak bir şey olmaktan çıkması, sıradanlaşması ve insanların yalan karşısında duyarsızlaşmasıdır.

.

Post-truth 2016 yılında tanımlanmış olmasına karşın somut olarak Körfez savaşı ile hayatımıza girdi.

Körfez savaşını milyonlar televizyon ekranında canlı olarak izledi. TV lirde görülen, geceyi ıslıklarla yaran yıldız kayması ya da havai fişek kadar güzel görsel efektlerle süslenmiş bir savaş oyunu iken, gerçek, o bombaların indiği yerdeki parçalanan insanlar, yitirilen hayatlar ve yerle bir olan insanların evleri ve yuvalarıydı.

Ama bu görüntüler Irak’a barış götürülmesi olarak pazarlandı ve tuttu da. Daha yakın zamanda yaşanan Vietnam ve Atom bombasının utancını yaşayan halk, bu söyleme gönülden sarıldı.

Post-truth kavramının hayatımıza yaygın olarak girmesi ise yeni iletişim kanallarının çoğalması, internetin hayatımıza girmesi ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile oldu. Küçülüp hafifleyen ve her yere taşınabilen iletişim aygıtları sayesinde bilgi her an ulaşılabilir durumdaydı. .Artık insanlar enformasyonun sadece alıcısı değil aynı zamanda üreticisi konumunaydı.

Bu beraberinde yaygın ve kontrolsüz bilgi akışını getirdi. Editörler ve genel yayın yönetmeni gibi eşik bekçileri ile kontrolden geçirilen geleneksel medya etkisini kaybetti. Ve sosyal medya yeni haber alma kaynağı haline geldi. Bu durum beraberinde kontrol mekanizması olmayan sosyal medyayı her türlü manipülasyona, dezenformasyona, çarpıtmaya müsait bir zemine de dönüştürdü. Yalan haberler hızla yaygınlaştı, sonradan gerçek anlaşılsa bile ilki kadar rağbet görmedi.

Artık insanlar için gerçek önemini yitirdi, hislerine ve duygularına hitap eden, kişisel inançlarına uygun ve kendilerini daha iyi hissettiren içeriklere rağbet eder oldu.

Bunun ne gibi sonuçlarının olabileceği ABD seçimlerinde ve İngiltere’de Brexsit oylamasında somut olarak ete kemiğe büründü.

11 Milyon olan göçmen sayısının 30 milyon olduğunu savunan Trump seçim söylemini bu iddiası üzerine kurdu. Ekonomik sorunlardan ve diğer olumsuz koşullardan şikâyetçi olan seçmen üzerinde, bu durumun sorumlusunun göçmenler olduğunun iddia eden söylem etkisini gösterdi. Daha sonra yalan olduğu ortay çıkmasına rağmen rakibi Hillary ile ilgili yalan haberleri de ısrarla tekrarlayarak rakibini itibarsızlaştırdı ve seçimlerin kazananı oldu.

Yine İngiltere’de AB yükümlülüklerine dair gerçek olmayan iddialar hızla yayıldı ve halkın algılarını etkileyerek referandumla İngiltere’nin AB den ayrılmasına giden süreci başlattı.

  düşünüyorum o halde varım düşünüyorum o halde haklıyım

Artık Körfez savaşını TV ve radyolardan takip eden halk gibi pasif konumda olmamasına karşın insanların alıcısı olduğu içerikler yine de çok fazla değişmedi. Hala” yalan da olsa bana iyi hissettirecek şeyleri söyle” diyen bir kitle var yaygın olarak

Son zamanlar da ülkemizde büyük kutuplaşmalarla mahalleler oluşturuldu. Bu mahallelerin duvarları sosyal medyadan topladığımız içerikler ile örülüyor artık. Herkes kendi dünya görüşüne fikirlerine uygun bir mahalle buluyor. İnsanlar sosyal medya da gündelik hayatta olamayacağı kadar keskin fikirli, saygısız, nobran ve acımasız.

Ya, içinde olduğu topluma kendini kabul ettirebilmek için ya da zaten var olan kendi fikirlerini destekleyecek argümanların başkaları tarafından da çokça dile getirilmesinden kaynaklanan özgüvenle, insanlar alabildiğine pervasızca davranabiliyor.

Deneyimleri kişiselleştiren algoritmalar da benzer içerikleri önümüze getiriyor.

            Bu farklı fikirler ve görüşlerden haberdar olmayan ya da olma zahmetine katlanmayan insanların daha da keskinleşmesine birer fanatiğe dönüşmesine sebep oluyor. Düşünsel konfor alanlarından çıkmak istemeyen bireyler mahallesinin duvarlarını doğruluğu müphem bu sosyal medya argümanları ile taş taş tuğla tuğla örüyor. Gerçek bilgiye ulaşma zahmetine katlanmayan insanımız, önüne konulan enformasyonu kendi hayal dünyasına göre şekillendiriyor. Oyun oynayan çocuklar gibi, hakikati görmek istemeden ona yüklediği anlam ile oyalanıyor.

            Bu malzemeler oldukça da işlevsel, yerine göre karşı mahalle olarak gördüğü insanlara karşı silah olarak da kullanabiliyor. Sosyal medyada propaganda ve manipülasyon amaçlı içerikler kolayca alıcı bularak hızla yayılıyor. Üretilen sahte içeriklerle, bir görselin başka bir olayla özdeşleştirilmesi ile bilgi ve görüntülerin çarpıtılması ya da tahrip edilmesi ile oluşan malzemeleri, kendinden olarak görmedikleri insanlara silah gibi doğrultup, kıyasıya bir savaşta kullanılıyor. İnsanlar bir nefret objesine dönüştürülüyor.

            Evet, artık insanlar gerçek olan değil, aynı dekore ettiği bir evde yaşar gibi ya da evcilik oynayan çocukların yaptığı gibi kurgulanan bir hayatta yaşamayı tercih ediyor.

            Toplumsal olarak var olan mahallelerin duvarları alabildiğine yükseldi. Mahalleler arası maç yapan çocuklar hiç olmazsa birbirlerini görerek yenişmeye çalışırken, artık insanlar muhayyel düşmanlar üzerinden zafer kazanmaya çalışıyor.

Aslında gerçek olan şu ki her mahalle bu şehrin içinde yaşıyor ve her kesin bir birine ihtiyacı var.

Sağlıklı bir toplum olabilmenin yolu, farklılıkların ahenkle birbirleri ile koordineli bir şekilde çalışması ile mümkün.

Aslında yükselttiğimiz duvarlar bize düşmanın dışarda kaldığı,  korunaklı bir mahalle inşa etmiyor, tam aksine içinde hapsolduğumuz, beraber olmanın güzelliklerinden mahrum olduğumuz bir distopya inşa ediyor… Yalan mancınıklarına doldurularak karşı mahalleye fırlatılan nefret, geri dönüp her mahalleyi vuruyor…

Yalan haber, manipülasyon ve deformasyonla beslenen nefret, öfke önce insanın kendisine zarar veriyor. Haklı çıkmak için çalışmaya harcanan enerji, karşıdakini anlamaya çalışmak için harcansa, ortak çabalarla inşa edilecek güzellikler, hepimizin yaşamını daha kaliteli ve mükemmel hale getirecek kuşkusuz.