POST turuth-
KURGULANMIŞ GERÇEKLİK
Çocukluğumuzun
paylaşılamayan oyun alanı, sokağımızın köşesindeki arsa oldu uzun süre.
Biz kızlar
bebeklerimizi alıp evcilik oynamaya giderdik arsaya. Topladığımız çakıl taşlarını
yan yana dizerek oturma odası, mutfak, balkon, sınırları oluşturur, ardından
bebeklerimiz kucağımızda diğer arkadaşlarımızdan birinin çakıl taşı sınırlı evce
gizine ziyarete giderdik. Arsada
bulduğumuz çakıllar, taşlar, dal parçaları, topraklar hatta çamurlar oyuncaklarımıza
eşlik eder, hayalimizde oluşturduğumuz mesut dünyamızda her biri ayrı bir anlam
kazanırdı.
Taşlar,
topraklar, misafirimize ikram ettiğimiz lezzetli pastalara, böreklere,
dönüşürdü mesela. Ya da şekilli düzgün bir taş parçası, bazen koltuk olurdu,
bazen sehpa.
O anda gerçek
olan hakikat değil, onlara bizim yüklediğimiz anlamdı…
Biz mutlu mesut
dünyamızda evcilik oynarken haylaz erkek çocukları sökün ederdi bir süre sonra.
Bağırış çağırış içinde arsayı dolduran oğlanların istediği futbol oynayacakları
bir alandı elbette.
Eh o zaman
oğlanlarla itişmeyi göze alamayan biz kızlar evimizi en yakın komşunun
kaldırımına taşırdık. Evden getirdiğimiz kilimlerin üzerinde oyunumuza devam
ederken bir yandan da afacan oğlanları seyrederdik.
Şevkle başlayan
futbol bir süre sonra kavgaya evrilirdi çoğunlukla. Dizleri yırtılmış,
ayakkabıları patlamış haylazlar, ter damlaları kirli yüzlerinde yol yol
çenelerine akarken bir birlerine dayılanıp kabararak haklıyı tespit etmeye
çalışırlardı.
Genelde bağırış
çağırışa dışarı çıkan emekli bir amca veya eteği belinde çaçaron bir komşu
teyze müdahale eder, Sonunda haylazlar topları kollarının altında arsayı terk
ederdi
Kim haklıydı ki…
Kim bilir… Ne
önemi vardıydı ki zaten. Önemli olan öfkelerini, saldırganlıklarını yöneltecekleri,
enerjileriniz boşaltacakları rakip oyuncular yani ortak düşmanlar bulmuş
olmalarıydı.
Bir zamanların
çocukları, şimdinin büyükleri olarak o oyunlara kavgalara devam ediyorlar
şevkle.
***
Oxford Sözlük
tarafından 2016 yılının kelimesi olarak seçilen bu kavram, etkin olarak
internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile hayatımıza girdi.
Post turuth “Nesnel gerçeklerin belirli bir konu
hakkında kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel inançlardan daha az
etkili olması durumunu niteleyen bir sıfat” olarak tanımlıyor. Post-truth
Türkçeye hakikat ötesi olarak tercüme edildi.
Yani Post Truth kanaatlerin oluşmasında duyguların ve
kişisel inançların gerçeklerden çok daha etkili olduğu, insanların duygularını
harekete geçiren ve inanmak istedikleri içerikleri doğru kabul eden bir dönemi
ifade ediyor.
Bu dönemin en önemli özelliği ise yalan söylemenin
utanılacak bir şey olmaktan çıkması, sıradanlaşması ve insanların yalan
karşısında duyarsızlaşmasıdır.
.
Post-truth 2016
yılında tanımlanmış olmasına karşın somut olarak Körfez savaşı ile hayatımıza
girdi.
Körfez savaşını
milyonlar televizyon ekranında canlı olarak izledi. TV lirde görülen, geceyi
ıslıklarla yaran yıldız kayması ya da havai fişek kadar güzel görsel efektlerle
süslenmiş bir savaş oyunu iken, gerçek, o bombaların indiği yerdeki parçalanan
insanlar, yitirilen hayatlar ve yerle bir olan insanların evleri ve
yuvalarıydı.
Ama bu
görüntüler Irak’a barış götürülmesi olarak pazarlandı ve tuttu da. Daha yakın
zamanda yaşanan Vietnam ve Atom bombasının utancını yaşayan halk, bu söyleme
gönülden sarıldı.
Post-truth
kavramının hayatımıza yaygın olarak girmesi ise yeni iletişim kanallarının
çoğalması, internetin hayatımıza girmesi ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile
oldu. Küçülüp hafifleyen ve her yere taşınabilen iletişim aygıtları sayesinde
bilgi her an ulaşılabilir durumdaydı. .Artık insanlar enformasyonun sadece
alıcısı değil aynı zamanda üreticisi konumunaydı.
Bu beraberinde
yaygın ve kontrolsüz bilgi akışını getirdi. Editörler ve genel yayın yönetmeni
gibi eşik bekçileri ile kontrolden geçirilen geleneksel medya etkisini
kaybetti. Ve sosyal medya yeni haber alma kaynağı haline geldi. Bu durum
beraberinde kontrol mekanizması olmayan sosyal medyayı her türlü manipülasyona,
dezenformasyona, çarpıtmaya müsait bir zemine de dönüştürdü. Yalan haberler
hızla yaygınlaştı, sonradan gerçek anlaşılsa bile ilki kadar rağbet görmedi.
Artık insanlar
için gerçek önemini yitirdi, hislerine ve duygularına hitap eden, kişisel
inançlarına uygun ve kendilerini daha iyi hissettiren içeriklere rağbet eder
oldu.
Bunun ne gibi
sonuçlarının olabileceği ABD seçimlerinde ve İngiltere’de Brexsit oylamasında somut
olarak ete kemiğe büründü.
11 Milyon olan
göçmen sayısının 30 milyon olduğunu savunan Trump seçim söylemini bu iddiası üzerine
kurdu. Ekonomik sorunlardan ve diğer olumsuz koşullardan şikâyetçi olan seçmen
üzerinde, bu durumun sorumlusunun göçmenler olduğunun iddia eden söylem
etkisini gösterdi. Daha sonra yalan olduğu ortay çıkmasına rağmen rakibi Hillary
ile ilgili yalan haberleri de ısrarla tekrarlayarak rakibini itibarsızlaştırdı
ve seçimlerin kazananı oldu.
Yine İngiltere’de
AB yükümlülüklerine dair gerçek olmayan iddialar hızla yayıldı ve halkın
algılarını etkileyerek referandumla İngiltere’nin AB den ayrılmasına giden
süreci başlattı.
düşünüyorum o halde varım düşünüyorum o halde haklıyım
Artık Körfez
savaşını TV ve radyolardan takip eden halk gibi pasif konumda olmamasına karşın
insanların alıcısı olduğu içerikler yine de çok fazla değişmedi. Hala” yalan da
olsa bana iyi hissettirecek şeyleri söyle” diyen bir kitle var yaygın olarak
Son zamanlar da
ülkemizde büyük kutuplaşmalarla mahalleler oluşturuldu. Bu mahallelerin
duvarları sosyal medyadan topladığımız içerikler ile örülüyor artık. Herkes
kendi dünya görüşüne fikirlerine uygun bir mahalle buluyor. İnsanlar sosyal
medya da gündelik hayatta olamayacağı kadar keskin fikirli, saygısız, nobran ve
acımasız.
Ya, içinde
olduğu topluma kendini kabul ettirebilmek için ya da zaten var olan kendi
fikirlerini destekleyecek argümanların başkaları tarafından da çokça dile getirilmesinden
kaynaklanan özgüvenle, insanlar alabildiğine pervasızca davranabiliyor.
Deneyimleri
kişiselleştiren algoritmalar da benzer içerikleri önümüze getiriyor.
Bu
farklı fikirler ve görüşlerden haberdar olmayan ya da olma zahmetine
katlanmayan insanların daha da keskinleşmesine birer fanatiğe dönüşmesine sebep
oluyor. Düşünsel konfor alanlarından çıkmak istemeyen bireyler mahallesinin
duvarlarını doğruluğu müphem bu sosyal medya argümanları ile taş taş tuğla
tuğla örüyor. Gerçek bilgiye ulaşma zahmetine katlanmayan insanımız, önüne
konulan enformasyonu kendi hayal dünyasına göre şekillendiriyor. Oyun oynayan
çocuklar gibi, hakikati görmek istemeden ona yüklediği anlam ile oyalanıyor.
Bu
malzemeler oldukça da işlevsel, yerine göre karşı mahalle olarak gördüğü
insanlara karşı silah olarak da kullanabiliyor. Sosyal medyada propaganda ve
manipülasyon amaçlı içerikler kolayca alıcı bularak hızla yayılıyor. Üretilen
sahte içeriklerle, bir görselin başka bir olayla özdeşleştirilmesi ile bilgi ve
görüntülerin çarpıtılması ya da tahrip edilmesi ile oluşan malzemeleri,
kendinden olarak görmedikleri insanlara silah gibi doğrultup, kıyasıya bir
savaşta kullanılıyor. İnsanlar bir nefret objesine dönüştürülüyor.
Evet,
artık insanlar gerçek olan değil, aynı dekore ettiği bir evde yaşar gibi ya da
evcilik oynayan çocukların yaptığı gibi kurgulanan bir hayatta yaşamayı tercih ediyor.
Toplumsal
olarak var olan mahallelerin duvarları alabildiğine yükseldi. Mahalleler arası
maç yapan çocuklar hiç olmazsa birbirlerini görerek yenişmeye çalışırken, artık
insanlar muhayyel düşmanlar üzerinden zafer kazanmaya çalışıyor.
Aslında gerçek
olan şu ki her mahalle bu şehrin içinde yaşıyor ve her kesin bir birine
ihtiyacı var.
Sağlıklı bir
toplum olabilmenin yolu, farklılıkların ahenkle birbirleri ile koordineli bir
şekilde çalışması ile mümkün.
Aslında
yükselttiğimiz duvarlar bize düşmanın dışarda kaldığı, korunaklı bir mahalle inşa etmiyor, tam aksine
içinde hapsolduğumuz, beraber olmanın güzelliklerinden mahrum olduğumuz bir
distopya inşa ediyor… Yalan mancınıklarına doldurularak karşı mahalleye
fırlatılan nefret, geri dönüp her mahalleyi vuruyor…
Yalan haber,
manipülasyon ve deformasyonla beslenen nefret, öfke önce insanın kendisine
zarar veriyor. Haklı çıkmak için çalışmaya harcanan enerji, karşıdakini
anlamaya çalışmak için harcansa, ortak çabalarla inşa edilecek güzellikler,
hepimizin yaşamını daha kaliteli ve mükemmel hale getirecek kuşkusuz.