Bizim Kezban Bacı kendini parklara
bahçelere vurdu. Ayakları yere basmıyor.
Neden derseniz, yeni yeşil
şapkasından dolayı. Kendisi, Kezban Paris’te filminde ki Hülya Koçyiğit
havalarına girdi.
Hatırlarsınız köylü kızı Kezban’ı
kalantor işadamı Hulusi Kentmen elinden tutarak oğluna layık bir genç kıza
dönüştürür. O zamana kadar kızın yüzüne bakmayan Ayhan(İzzet Günay) birden Kezban’a
deli divane olur. Benzeri birçok film var var aslında. Türkan Şoray’ın oynadığı
bir filmde de benzer bir konu işleniyordu. Sokaklarda şarkıcılık yapan Türkan
Şoray gazinocular kralı tarafından keşfedilince kısa bir eğitimden geçirilerek
salon hamfendisi kıvamına geliyordu.
Müzik konusunda verilen tavsiye
neticesi “Mozart'a hayranım”,” Chopin çok severim”,” Çaykovski'yi iyi bilirim
konken kankam olur” kıvamında birkaç kelam,
uzun ağızlık ile içtiği sigara ve şuh bir gülüşle müzik otoritesi uzmanların
aklını başından alıyordu.
Evet, ambalaj ile değiştiğini sanan
kenar mahalle ya da köylü dilberi kadar onun ambalajına bakıp kalitesini
anlayamayan sosyete mensupları da enteresan. Ha belki de sosyete ya da müzik
otoritesi geçinen insanların da kalibresi o kadar.
Hayır, maksadım o insanları
aşağılamak değil asla. Söylemek istediğim ülkemizde ambalajın görüntünün
içeriğin önüne geçmesi kadar buna inanan insanların fazlalığı.
Bunlar filmlerde elbette de reel hayatta
da benzeri şeyler yaşamıyor muyuz?
Ha ne diyordum ben aslında?
Kezban Bacı yeni şapkasını pek beğendi. Onu
başına geçirdiği andan beri oturması kalkması konuşması değişti. Pek bi kibar
hanım hanımcık.
O öyle de bizi pek de ikna edemiyor. Biz içinde ki Kezban ne zaman yeniden, Şahika Koçarslan’lı gibi “yetti beaa” diye bağırarak ortaya fırlayacak onu bekliyoruz.