Bugünlerde güzel bir sürprizle karşılaştım. Sanırım
evrene saldığım mesajıma cevap (!) geldi J
Yakın bir zamanda sinema kanalında başrolünde Liam
Nelson’un oynadığı Sefiller filmine denk geldim. Yine, olmamış bu diye
düşünerek izledim. Tabi bir filmin süresini göz önüne alırsak romanı hakkıyla
işlemeleri mümkün değil, keşke iyi bir dizisi olsaydı diye düşünürken Dizimag
de Les Miserable dizisine rast gelmeyeyim mi? Daha önce Sefillerin her türlü
dizisini ve filmini izleyip de yetersiz bulduğum için bu diziye başlarken de beklentilerimi
düşük tuttum ama yanılmış olmama seviniyorum şu an.
Sefiller ’in yeri başkadır bende. İlk okuduğum yabancı
klasik diyebilirim. Bir yayınevinin sadeleştirerek yayınladığı bir versiyonuydu.
Daha sonra Türkçe yayınlanmış başka versiyonlarını da okudum. Yani
defalarca okuduğum bir eser.
En sevdiğim şeylerden biri meyve eşliğinde kitap okumak,
özellikle de elma. Durum öyle bir hal aldı ki meyveyi elime aldığım
an otomatik olarak elim bir kitaba gidiyor. Hatta çocukluk hayalim duvarları
boydan boya kitaplarla kaplı bir odada bir sepet dolusu elma ile baş başa
kalmaktı J
Zaman zaman bazı eserlere takarım mesela. Kitabı elime
alıp rastgele bir yerini açarak 10-15 dakika okurum. İşte Sefiller de böyle
okuduğum kitaplardan biri.
Gelelim diziye. En çok sevdiğim şey yan karakterlerin
de işlenmiş olması. Zira izlediğim diğer dizi ve film versiyonlarında gördüğüm
en büyük eksiklik yan karakterlere neredeyse hiç değinilmemesiydi. Ve
beğenmeme sebeplerimden en önemlisi de bu husus olmuştu. Bence bir eseri güçlü
kılan en önemli şeylerden biri de sağlam işlenmiş yan karakterler.