SINAV
SINAV SINAV
Meşhur
hikâyedir.
ODTÜ
Fizik bölümü öğrencisi bir derste takılır. Defalarca girdiği sınavlar telafiler
vs işe yaramaz dersi bir türlü veremez. Ve artık son hakkı kalır ya geçecek ya
da okuldan atılacak. Ve son sınav gelir çatar, gencimiz günlerdir yemeden
içmeden çalışarak sabahlamıştır.
Sınav
kâğıtları dağıtılır. Genç ilk soruya bakar gözleri parlar
-Ben
bu soruyu biliyorum der.
İkinci
soruya bakar” Aaa ben bunu da biliyorum” der.
Üçüncü
soruda sesi yükselir “bunu da biliyorum”.Son soruda gencin salonda çınlayan
sesine tüm öğrenciler dönüp bakar.”Ben bunu da biliyorum”.
En
sonunda ayağa kalkan genç, kahkahalar
atarak ” ben onu da biliyorum, bunu da biliyorum.
Onu da biliyorum, bunu da biliyorum “diye parmaklarını şıkırdatıp oynamaya başlar.
***
Bir
üniversite sınavı daha geldi çattı.
Artık
sadece öğrencilerin değil, tüm ebeveynlerin de hayatı sınav. Çocuklar nerdeyse anaokulunda
üniversite sınavlarına hazırlanmaya başlıyor. Yabancı dil dersleri veren anaokulları
bile var ve öncelikle tercih ediliyor. Ebeveynlerin ebeveynlik başarısı
çocuklarının sınav başarılarıyla ölçülüyor.
Benim tüm bunlarda dikkatimi çeken farklı bir şey. Çocuklarımız sınavlara hazırlanıyor diye, aile içinde başka hiçbir sorumluluk verilmiyor.4. sınıftaki çocuğu için teneffüslerde kantin sırasına giren, bahçe de top çarpmasın diye bekleyen, ortaokula giden oğlunu daha hiç bakkala göndermemiş olan aileler korumacılıkta ileri giderek çocuklarının ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmuyorlar.
Hollandalı
işletmeci bir bey ile evli doktor arkadaşım üç erkek çocuk sahibi oldu. Yaz
tatilinde annesinin evinde ziyarete gittiğim de bir şey çok dikkatimi çekti.
Civciv gibi sapsarı başlı, tatlı mı tatlı üç delikanlı geldiler odaya Gençler
çok tatlı bir lisanla ” hoş geldiniz “ dediler annelerinin biraz
yönlendirmesiyle kırık bir Türkçeyle hal hatır sorup sonra da oyunlarının
başına döndüler.
Bir
süre sonra ikindi kahvaltısı için büyükanneleri balkonda küçük bir masa
hazırladı delikanlılara ki delikanlıların en küçüğü henüz anasınıfında, en büyüğü
ise dördüncü sınıfta idiler. Gençler tabaklarını bitirdiler, gelip büyükannelerine
teşekkür ettikten sonra masaya döndüler. Ortanca delikanlı tabakları çatalla
temizleyerek üst üste koydu, çöpleri çöp kutusuna attı. İkinci delikanlı
tabakları sudan geçirip bulaşık makinesine yerleştirdi. En küçük afacan ise
şarjlı süpürge ile yerleri süpürdü. Sandalyeleri iterek yerleştirdi sonra da
oyunlarına döndüler.
Ben
merakla onları izlerken anne ve büyükanne gayet normal bir tavırla sakin sakin oturuyordu.
Ki
bu çocuklar Hollandaca (Felemenkçe) ,Türkçe
ve İngilizce yi yaşlarına göre çok iyi denebilecek seviyede biliyor, hafta
sonları çeşitli spor ve sanat kurslarına gidiyor ayrıca da büyükanneleri onlara
namaz surelerini ezberletiyordu. Anneleriyle konuştuğumuz zaman odalarının ve
bir küçük kardeşlerinin, sorumluluğunun da onlarda olduğunu öğrendim hayretle
ki annesi gayet normal bir şeyden bahseder gibi anlatıyordu.
Bizim
çocuklarımızı düşündüm. Sınavlara hazırlanıyor diye yemekte, hazır masaya
oturup, bir tabak üst üste koymadan kalkan, suyu, sütü, keki çalışma masası
başına götürülen, eve gelen misafirin yüzüne bile bakmadan “bir hoş geldin” demeden odasına geçen,
yatağı annesi tarafından toplanan lise öğrencilerini.
Evet, eskiden biz su içerdik testiden demeyeceğim elbette. Ama daha önceleri çocuklar ev işlerinde anne babalarına yardım eder, kardeşlerinin bazı sorumluluklarını alarak, birçok şeyi ailede öğrenirlerdi. En azından bir aile sürdürebilmek için gerekli temel becerileri ailede kazanırdı. Bir genç kız hiç değilse, bir kek bir pilav yapmasını bilir, bir misafiri annesinin kaş göz işaretleriyle de olsa ağırlar, çayını kahvesini servis yapardı. Genç delikanlılar çivi çakmasını, perde takmasını, alışveriş yapmasını, aile bütçesini denkleştirmesini öğrenirdi. Evlendikten kısa bir süre sonrada, ortak bir zeminde buluşur, bir aile düzeni kurar, çocuk dünyaya getirip, geçinir giderlerdi.
Şimdi gençler aile kurmaktan, çocuk dünyaya getirmekten korkar oldular. Birçok mecrada lanse edildiği gibi aşk her şeyi halletmiyor. Bir aileyi sürdürebilmek için gerekli temel becerilerden yoksun çocuklar aile kuruyor, ama bilmedikleri bir ortama şaşkın ördek gibi düşüyor. Çok daha erken öğreneceği, deneyimleri kazanmaya çalışırken, birbirlerini kırıp döküyor, birbirlerinin aileleri ile geçinecek sosyal becerilere sahip olmadıkları içinde, sorunlar büyüdükçe büyüyor.İki
birey de aile evinde gördüğü prens prenses muamelesini karşısındakinden
bekliyor. Öyle olunca da hayal ettiği rüya gibi bir evliliğin gerçekleşmemesiyle
hayal kırıklığına uğruyorlar. Almadan vermeyi bilmeyen gençler, karşıdakinin
ayaklarını yerden kesmesini beklerken, umduklarını bulamıyorlar.
Uzmanlar
özellikle büyük şehirlerde evlerin otel gibi kullanıldığını, sosyal
zenginliklerimizi kaybetmekte olduğumuzu, akrabalık komşuluk ilişkilerimizin
zayıfladığını değil bittiğini söylüyor.
Özellikler
Büyükşehirlerde, artık misafirler lokantalarda kafelerde ağırlanıyor, yatılı
misafirleri için otel de yer ayrılıyor, akrabalar sosyal medyada selamlaşmayı
yeterli görüyor, her ihtiyaç için hizmet sektöründen, uzmanlardan yardım
alınıyor.
Ee
ne var bunda? Elbette bir şey yok zaman değişiyor elbette. Yaşam tarzları güncelleniyor.
İhtiyaçlar farklılaşıyor, vs. vs.
Büyük
sistemler içinde sanal değerler üreten, ürettiğine eli değmeyen gençlerin
gerçeklik algılarında kopukluklar meydana geliyor.
Koca
şirketleri idare eden gençler aile idaresini başaramıyor, Onlarca kişiden
oluşan ekiplere liderlik eden, birçok alanda uzman olan, teknolojik iletişim
araçlarını su içme kolaylığında kullanan, bir değil iki üç yabancı dil bilen
gençler, eşinin ailesi ile sağlıklı iletişim kuramıyor, ay sonunda bütçeyi denkleştiremiyor,
eşinin beklentilerine cevap veremiyor, çocuk sahibi olmaktan korkuyor. Artık
gençler biraz başları sıkışınca, boşanmayı çözüm olarak görüyor, çocuk yapma
sorumluluğundan kaçıyor. Sorumluluksuz ama sorunlu ve mutsuz hayatlarıyla tek
başlarına başa çıkmaya çalışıyor.
Acaba
çocuklarımızı bu kadar sınav endeksli yetiştirmesek de, biraz da aile içinde sorumluluk
mu versek?
Merhaba! :) Blogunuzu yeni keşfettim ve takibe aldım. Sizide kendi bloguma beklerim,takip ederseniz mutlu olurum 💎 www.nurundelidolublogu.tk 💎
YanıtlaSilTeşekkür ederim Blogby Nur ,başarılar dilerim
SilMeraba :) bloguma hos geldn. Bende seni takip edeym dedim ama izle butonun yoktu koyarsan herkes icin iyi olabilir :) çocuğa bakmadiktan sonra yapmanin anlami yok. Evlensede hala cocuk kaliyorlar. Sorumlulujlar bitmiyor :)
YanıtlaSilMerhaba ,siz de hoş geldiniiz.Haklısınız bir çocuk kaç türlü sorumluluk birden istiyor.
YanıtlaSilBlogumun sağ tarafında Google+ Followers butonu var ,profilime giderek te takip edebilirsiniz.Siz de görünmedi mi acaba
Canm o google + dan takip etmek icin. Oradan takibe aldim da blogdan izlemeye alamadim :) izle butonu olunca yazilarin bloguuma düser daha rahat okuyabilirim :)
SilPrensesin annesi mail takip butonu ekledim .bahsettiğiniz bu sanırım.Eh teyzesi ,benim blog daha bebek, beraber öğreniyoruz yürümeyi.Önerin için de teşekkür ederim
SilSöylemeden geçemeyeceğim. Profil resmin çok güzel. Yazının her cümlesine katılıyorum. Çocukları okul sınavı, meslek sınavı diye yarış atı gibi koştururken, bakıyoruz hayat sınavında sınıfta kalıyorlar. Blogların mahallesine yeni taşındım. "Kitaplara Kaçanlar" a beklerim. Orada yazında değindiğin hususların öykü edilmiş halini (Yorgun Düşen Atlar) göreceksin.
YanıtlaSil"Kitaplara Kaçanlar"
YanıtlaSilMahallemize hoş geldiniz.Renkli bir mahalle burası.Kitaplara kaçmayı ben de severim.Geliyorum tanışmaya:))