Meşhur hikayedir.
ODTÜ Fizik bölümü öğrencisi bir
derste takılır .Defalarca girdiği sınavlar telafiler vs işe yaramaz dersi bir türlü veremez.Ve artık son hakkı
kalır ya geçecek ya da okuldan atılacak.Vee son sınav gelir çatar,gencimiz günlerdir
yemeden içmeden çalışarak sabahlamıştır.
Sınav kağıtları dağıtılır.Genç
ilk soruya bakar gözleri parlar
-Ben bu soruyu biliyorum der.
İkinci soruya bakar” Aaa ben bunu
da biliyorum” der .
Üçüncü soruda sesi yükselir “bunu
da biliyorum”.Son soruda gencin salonda çınlayan sesine tüm öğrenciler dönüp
bakar.”Ben bunu da biliyoruum”.
En sonunda ayağa kalkan
genç, kahkahalar atarak ” ben onu
da biliyorum ,bunu da biliyorum .Onu da biliyorum ,bunu da biliyorum
“diye parmaklarını şıkırdatıp oynamaya başlar.
Bir üniversite sınavı daha geldi geçti.Umutlarla girip, farklı beklentilerle çıktılar gençlerimiz sınavdan.Kimi umutsuz ,kimi de sevinçli.
Artık sadece öğrencilerin değil
,tüm ebeveynlerin de hayatı sınav.Çocuklar nerdeyse ana okulunda üniversite
sınavlarına hazırlanmaya başlıyor.Yabancı dil dersleri veren ana okulları bile
var ve öncelikle tercih
ediliyor.Ebeveynlerin ebeveynlik başarısı çocuklarının sınav başarılarıyla
ölçülüyor.
Benim tüm bunlarda dikkatimi
çeken farklı bir şey. Çocuklarımız sınavlara hazırlanıyor diye, aile içinde
başka hiçbir sorumluluk verilmiyor.4.
sınıftaki çocuğu için teneffüslerde kantin sırasına giren, bahçe de top
çarpmasın diye bekleyen, orta okula giden oğlunu daha hiç bakkala göndermemiş
olan aileler korumacılıkta ileri giderek
çocuklarının ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmuyorlar.
Hollandalı işletmeci bir bey ile
evli doktor arkadaşım üç erkek çocuk sahibi oldu.Yaz tatilinde annesinin evinde
ziyarete gittiğim de bir şey çok dikkatimi çekti.Civciv gibi sapsarı başlı,
tatlı mı tatlı üç delikanlı geldiler
odaya Gençler çok tatlı bir lisanla ” hoş geldiniz “ dediler annelerinin biraz
yönlendirmesiyle kırık bir Türkçeyle hal hatır sorup sonra da oyunlarının başına döndüler .
Bir süre sonra ikindi kahvaltısı
için büyükanneleri balkonda küçük bir masa hazırladı delikanlılara ,ki
delikanlıların en küçüğü henüz anasınıfında, en büyüğü ise dördüncü sınıfta
idiler.Gençler tabaklarını bitirdiler,
gelip büyükannelerine teşekkür ettikten
sonra masaya döndüler .Ortanca delikanlı
tabakları çatalla temizleyerek üst üste koydu, çöpleri çöp kutusuna attı.İkinci
delikanlı tabakları sudan geçirip
bulaşık makinesine yerleştirdi.En küçük afacan ise şarjlı süpürge ile yerleri
süpürdü. Sandalyeleri iterek yerleştirdi sonra da oyunlarına döndüler.
Ben merakla onları izlerken anne
ve büyükanne gayet normal bir tavırla sakin sakin oturuyordu.
Ki bu çocuklar Hollandaca
(Flemenkçe) ,Türkçe ve İngilizce yi yaşlarına göre çok iyi
denebilecek seviyede biliyor , hafta sonları çeşitli spor ve sanat kurslarına
gidiyor ayrıca da büyükanneleri onlara
namaz surelerini ezberletiyordu.Anneleriyle
konuştuğumuz zaman odalarının ve bir küçük kardeşlerinin, sorumluluğunun
da onlarda olduğunu öğrendim hayretle ,ki annesi gayet normal bir şeyden
bahseder gibi anlatıyordu.
Bizim çocuklarımızı düşündüm .
Sınavlara hazırlanıyor diye yemekte, hazır
masaya oturup, bir tabak üst üste koymadan kalkan, suyu, sütü, keki
çalışma masası başına götürülen ,eve gelen misafirin yüzüne bile bakmadan “bir hoş geldin” demeden odasına geçen
,yatağı annesi tarafından toplanan lise öğrencilerini.
Evet eskiden biz su içerdik
testiden demeyeceğim elbette. Ama daha önceleri çocuklar ev işlerinde anne
babalarına yardım eder, kardeşlerinin bazı sorumluluklarını alarak ,bir çok
şeyi ailede öğrenirlerdi.En azından bir aile sürdürebilmek için gerekli temel
becerileri ailede kazanırdı.Bir genç kız hiç değilse , bir kek bir pilav
yapmasını bilir, bir misafiri annesinin kaş göz işaretleriyle de olsa ağırlar,
çayını kahvesini servis yapardı.Genç delikanlılar çivi çakmasını ,perde
takmasını ,alışveriş yapmasını, aile bütçesini denkleştirmesini öğrenirdi.
Evlendikten kısa bir süre sonrada, ortak bir zeminde buluşur, bir aile düzeni
kurar, çocuk dünyaya getirip, geçinir giderlerdi.
Şimdi gençler aile kurmaktan
,çocuk dünyaya getirmekten korkar oldular .Bir çok mecrada lanse edildiği gibi aşk
her şeyi halletmiyor. Bir aileyi sürdürebilmek için gerekli temel becerilerden
yoksun çocuklar aile kuruyor, ama bilmedikleri bir ortama şaşkın ördek gibi
düşüyor. Çok daha erken öğreneceği ,deneyimleri kazanmaya çalışırken,
birbirlerini kırıp döküyor , birbirlerinin aileleri ile geçinecek sosyal
becerilere sahip olmadıkları içinde, sorunlar büyüdükçe büyüyor.
İki birey de aile evinde gördüğü
prens prenses muamelesini karşısındakinden bekliyor. Öyle olunca da hayal
ettiği rüya gibi bir evliliğin gerçekleşmemesiyle hayal kırıklığına
uğruyorlar.Almadan vermeyi bilmeyen gençler ,karşıdakinin ayaklarını yerden
kesmesini beklerken, umduklarını bulamıyorlar.
Uzmanlar özellikle büyük
şehirlerde evlerin otel gibi kullanıldığını ,sosyal zenginliklerimizi kaybetmekte
olduğumuzu ,akrabalık komşuluk ilişkilerimizin zayıfladığını değil bittiğini
söylüyor.
Özellikler Büyükşehirlerde ,artık
misafirler lokantalarda kafelerde ağırlanıyor, yatılı misafirleri için otel de
yer ayrılıyor, akrabalar sosyal medyada selamlaşmayı yeterli görüyor, her
ihtiyaç için hizmet sektöründen, uzmanlardan yardım alınıyor.
Ee ne var bunda ? Elbette bir şey
yok zaman değişiyor elbette.Yaşam tarzları güncelleniyor .ihtiyaçlar
farklılaşıyor,vs vs .
Büyük sistemler içinde sanal
değerler üreten, ürettiğine eli değmeyen gençlerin gerçeklik algılarında kopukluklar meydana geliyor.
Koca şirketleri idare eden
gençler aile idaresini başaramıyor , Onlarca kişiden oluşan ekiplere liderlik
eden, birçok alanda uzman olan, teknolojik iletişim araçlarını su içme
kolaylığında kullanan, bir değil iki üç yabancı dil bilen gençler, eşinin
ailesi ile sağlıklı iletişim kuramıyor,
ay sonunda bütçeyi denkleştiremiyor,eşinin beklentilerine cevap veremiyor,çocuk
sahibi olmaktan korkuyor.Artık gençler
biraz başları sıkışınca, boşanmayı çözüm olarak görüyor, çocuk yapma
sorumluluğundan kaçıyor. Sorumluluksuz ama sorunlu ve mutsuz hayatlarıyla tek
başlarına başa çıkmaya çalışıyor.
Acaba çocuklarımızı bu kadar sınav endeksli yetiştirmesek de ,biraz da
aile içinde sorumluluk mu versek ?
Merhaba! :) Blogunuzu yeni keşfettim ve takibe aldım. Sizide kendi bloguma beklerim,takip ederseniz mutlu olurum 💎 www.nurundelidolublogu.tk 💎
YanıtlaSilTeşekkür ederim Blogby Nur ,başarılar dilerim
SilMeraba :) bloguma hos geldn. Bende seni takip edeym dedim ama izle butonun yoktu koyarsan herkes icin iyi olabilir :) çocuğa bakmadiktan sonra yapmanin anlami yok. Evlensede hala cocuk kaliyorlar. Sorumlulujlar bitmiyor :)
YanıtlaSilMerhaba ,siz de hoş geldiniiz.Haklısınız bir çocuk kaç türlü sorumluluk birden istiyor.
YanıtlaSilBlogumun sağ tarafında Google+ Followers butonu var ,profilime giderek te takip edebilirsiniz.Siz de görünmedi mi acaba
Canm o google + dan takip etmek icin. Oradan takibe aldim da blogdan izlemeye alamadim :) izle butonu olunca yazilarin bloguuma düser daha rahat okuyabilirim :)
SilPrensesin annesi mail takip butonu ekledim .bahsettiğiniz bu sanırım.Eh teyzesi ,benim blog daha bebek, beraber öğreniyoruz yürümeyi.Önerin için de teşekkür ederim
SilSöylemeden geçemeyeceğim. Profil resmin çok güzel. Yazının her cümlesine katılıyorum. Çocukları okul sınavı, meslek sınavı diye yarış atı gibi koştururken, bakıyoruz hayat sınavında sınıfta kalıyorlar. Blogların mahallesine yeni taşındım. "Kitaplara Kaçanlar" a beklerim. Orada yazında değindiğin hususların öykü edilmiş halini (Yorgun Düşen Atlar) göreceksin.
YanıtlaSil"Kitaplara Kaçanlar"
YanıtlaSilMahallemize hoş geldiniz.Renkli bir mahalle burası.Kitaplara kaçmayı ben de severim.Geliyorum tanışmaya:))