6 Mart 2022 Pazar

ZEYTİN VE YAVRULARI

Bu sene kış iyi soğuk yaptı. Her kış ayazlar başlayınca benim de yüreğim titrer karda kışta kalan evsiz barksız canlara. Sadece, fakir fukara evceğizini nasıl ısıtacak yavrularının rızkı için dışarıda nasıl çalışacak diye değil,  bir saçak altı bile bulamayan her canlının endişesi içimi yakar.

Her sene ki mutat endişelerimin yanına bu sene bir başka endişe daha eklendi. Güzel havalarda apartmanın bahçesinde sefa süren Zeytin şimdi ne yapacak? En ayaz gecelerin başladığı gün sokağa çıkarken gözüm bahçede Zeytin’i aradı. Göremeyince derin bir oh çektim. Demek ki apartmandakiler onu sıcak bir yere aldılar. Apartman hemen yanımızda ama kapısı diğer sokakta olduğu için giren çıkanı göremiyorum. Sırf Zeytin için gidip yan apartmandakilerle bile tanışmayı düşündüm de ne diye gidip el alemin kapısını çalayım?  Çalsam ne diyeyim?

-Af edersiniz Zeytin’in sahibi siz misiniz, tanışmaya geldim de  desem,  insanlar ne der?

Yapamadım tabi ama Zeytin de içime dert oldu. Neyse çok sert soğukların kırıldığı, güneşin bir nebze yüzünü gösterdiği günlerden birinde sokağa çıkınca gözüm her zamanki gibi bahçede Zeytin’i aradı.

Süprizzz… Zeytin bahçede her zamanki yerine kurulmuş oturuyor. Sevinçle koştum seslendim ama hanımefendi benim heyecanıma karşılık yarım ağız bir döndü o kadar. İşte asıl o zaman büyük sürprizi gördüm.

Bahçede kımıl kımıl dört tane yavru köpek. Meğer bizim Zeytin anne olmuş. Yavrulardan sadece bir tanesi Zeytin’e benziyor. Diğer üçü bahçe parmaklıklarının önünde gördüğüm sokak delikanlısının birer kopyası.

Nasıl da sevimliler. İlk bebekliklerini atlatmışlar biraz palazlanmışlar belli. Alt alta üst üste boğuşuyorlar. Bir de bahçede çukur kazıp kazıp  içine kıvrılıp yatıyorlar. Bahçe köstebek yuvasına dönmüş sayelerinde. O kadar seslendim dönüp bakmıyorlar bile. Onlar neyse de Zeytin de yüz vermiyor hiç. Onca seslenmeme ancak yarım ağız bir dönerek göz ucuyla bakıyor.

Eh ne yapalım canları sağ olsun. Yavrular bahçede oynaşırken Zeytin ise bahçede ki duvarın üstünde Sfenks heykeli gibi dikilip gururla başını kaldırarak onları seyrediyor. İşler güçler derken bir zaman dışarı çıkamadım. Sonra bir gün acele ile geçerken gözüm bahçeye ilişti. Zeytin her zamanki yerinde oturuyor. Beni görünce seslenmem bile gerek kalmadan koştu geldi. Eski mesut zamanlarda ki gibi başını demir parmaklıkların arasından uzatarak kendini sevdirmeye çalışıyor.

Şaştım kaldım bizim kızda ki değişikliğe. Sonra bahçede ki yavruları aradı gözüm. Yoklar. Hatta onlara ait mama ve su kapları bile yok. Ah yoksa? … İçim bir titredi.

İki gün sonra yine sokağa çıkınca ilk iş Zeytin’in yanına gitmek oldu. Bu sefer bahçede iki kız çocuğu var. Onları ilk kez görüyorum.

-Zeytin’in yavrularına ne oldu biliyor musunuz? diye sordum. İki kız da koşup parmaklığın yanına geldiler. İçlerinden afacanlığı gözlerinden okunanı cevap verdi.

-Onları komşulara verdik biz.

-Aaa ama daha çok küçüklerdi.

-Yok, teyze büyüdüler onlar.

-Ama Zeytin çok üzülmüştür.

Yine gözleri çakmak çakmak olan afacan cevap verdi.

-Yok, teyze üzülmüyor ki.

Onun arkasında kalan diğer kız, mahzun gözlerle bakıp yavaş sesle  ” yok teyze üzülüyor üzülüyor”  dedi başını yukarı aşağı sallayarak.

O günden beri Zeytin aynı eskisi gibi daha seslenmeme fırsat kalmadan koşup geliyor. Seveyim diye burnunu uzatıyor. Buna sevinsem de yavrularından ayrılan Zeytin’in o Sfenks heykeli gibi gururla oturup yavrularını seyreden halini,  mahzun ve sevgiyi arayan şimdiki haline seve seve tercih ederdim.

Hiçbir canlı evladından ayrılmamalı, hiçbir evlat da anasından.  Evet, yaşamın bir döngüsü var. Evet, her istediğimiz olmaz. Evet ama yine de yüreğim buruk hala…