Vakti
zamanın birinde bedevinin birinin bir atı varmış çöl renginde, başka da bir
şeyi yokmuş. Bedevi atına atladı mıydı uçarmış, çöllerde rüzgâr gibi, hayretle
açılan gözlerin önünde gururla. Yok, yok teşbih değil uçması, gerçekten uçtuğunu
görürlermiş o atıyla giderken bakanlar. Çöl rengindeymiş ya at o yüzden, onu
göremez üstünde giden bedevinin uçarak gittiğini zannedermiş ilk defa görenler.
Atın namı dilden dile, ilden ile söylenir olmuş. Taliplileri çok olmuş çöl
rengi atın. Niye beyler, Paşalar, zengin tüccarlar, beyzadeler, mirasyediler çil,
kese kese altın gümüş teklif etmişte razı edememiş bedeviyi atını satmaya.
Ama
bir bey fena takmış kafayı ata, neye bedel olursa olsun sahip olmayı kafasına koymuş.
Atı getiren benden ne dilerse dilesin diye fısıldamış etrafındakilere. Yanında
çalışan üçkâğıtçı kâhya, varmış beyin huzuruna ,”ben getiririm beyim” demiş,
siz altın keselerini hazırlayın.
Çöle açılmış bedevi her
zamanki güzergâhında uçarken, pardon! Giderken uzakta yerde hareketsiz yatan
bir karaltı görmüş, altın renkli kumlar arasında. Yaklaşmış atını durdurup
inmiş, yardım etmek için, çölde kalmış yolcuya. Meğer yerde hareketsiz yatan üçkâğıtçı
kâhya değil miymiş? Atladığı gibi atın üzerine, yel olup esmiş, kuş olup uçmuş.
Arkasından bağırıyormuş zavallı bedevi
-Ey
hilekâr! Al atım senin olsun. Ama ne olur nasıl aldığını kimseye söyleme. Eğer
anlatırsan dilden dile yayılır da, bir daha kimse çölde kalmış bir yolcuya
yardım etmek için atından inmez. Güven bir kez kayboldu muydu bir daha da
gelmez!
***
Güvensiz
bölgelerde yaşıyoruz artık, önünde güvenlikçilerin dikildiği plazalarda,
havuzlu sitelerde, retina okuyucudan geçerek girilen holdinglerde işyerlerinde,
x-ray cihazlı avm lirde, okullarda, yeraltı treni istasyonlarında, havaalanlarında
yâda mütevazı evlerimizde, apartman dairelerimizde, küçük esnaf
dükkânlarımızda… Ne sağlayacak artık güvenliğimizi, kim koruyacak bizleri.
Yok,
Yok kapkaççılardan, eli bıçaklı manyaklardan, kendini patlatmaya kalkacak gözü kara,
eli kanlı terörist katillerden değil.
Komşumuzdan,
iş arkadaşımızdan, öğrencimizden gelinimizden, kayınvalidemizden, sabah
selamlaşarak içeri girdiğimiz bitişik esnaftan, ya da tüm bu kişileri bizden.
Biz mi inşa ediyoruz acaba?
Bu güvensiz alanları kendi dilimizle, elimizle. Büyük kocaman, görünür,
eylemlerimizle değil de; ufak, ufak davranışlarımızla; işaretlerimizle, imalarımızla,
kinayelerimizle, şakalarımızla.
Hayır,
beden güvenliği değil bahsettiğim. Psikolojik güvenliğimiz. İtibarımızın, izzetimizin, onurumuzun, kişiliğimizin
güvenliği. Sonucunda ceza-i yaptırım olan eylemlerimiz konusunda gösterdiğimiz
özeni, olmayanlar konusunda da gösteriyor muyuz acaba?
Nasıl mı?
Evet,
hiç birimiz hikâyedeki gibi birinin aracını izinsiz almaz, yolda giderken birisine
çelme takmaz, komşumuzun kapısını kırmaz, ana sınıfı çocukları gibi arkadaşımızın
saçını çekmeyiz. Sabah iş yerine girerken güvenlikçinin yüzüne yumruğu
yapıştırmaz ya da bunun gibi anlamsız ve saçma davranışlarda bulunmayız.
Evet,
tamam bunların hiçbirini elimizle ayağımızla yapmaz zarar vermeyiz ama ya
dilimizle!
Acaba dilimizle verdiğimiz
zararlar bunlardan çok mu daha az?
Pervasızca
savuruyoruz yumrukları, tekmeleri o insanın şahsiyetine onuruna, şerefine,
mesleki itibarına, namusuna. Saçlarını çekiyoruz kahkaha ata ata. Sonra da ayrılıyoruz gevşemiş ve
keyif içinde. Yok ya o kadar da değil diyorsak, aynı sözleri o kimse
karşımızdayken de söyleyelim bakalım o kadar mı?
Belki
de sözlerimiz cisimsiz ya! Gözle görüp elle tutamıyoruz ya! Onun için
zannediyoruz ki zarar vermez! Çizmez! Kesmez! Morartmaz! Yaralar açmaz!
Sözde
sihir vardır dermiş eskiler.
Evet,
sözde sihir vardır!
Nice
şahit olduğum yâda duyduğum vakalar da depresyonu tetikleyen tek bir söz oldu.
Ya da birkaç kelimeden oluşan bir cümle. Psikolojik birçok rahatsızlığın
tedavisinde ilaçtan daha etkin tedavi, psikoterapi değil mi?
Hipnoz
bilimsel olarak ta kabul edilmiş, lakin tam olarak çözülememiş netameli bir konu.
Ama bir bakın hipnoza giren bir insan fiziksel olarak yapamadığı, yapmayacağı
şeyleri transtayken nasıl da yapabiliyor.
Demek ki sözler o kadar da basit, zararsız,
masum olmayabiliyor.
Fiziksel
bir zarar günler veya haftalarla ifade edilen sürelerde geçerken, sözle verilen
psikolojik bir zarar yıllarca geçmeyebiliyor. Ve aslında dedikodu sadece
karşıdaki insana zarar vermekle kalmıyor insanlar arasındaki sevgiye, saygıya,
toplumsal dayanışmaya, güven ve huzur ortamına zarar veriyor. Güvensiz ve
sevgisiz ortamlar oluşturuyor. Ve basit gördüğümüz dedikoduyla ilmek, ilmek
kendi güvensiz ortamlarımızı oluşturuyoruz.
Nasıl
mı? Allah aşkına, en yakın arkadaşının arkasından atıp tutan bir insana,
güvenip de sırlarınızı verir misiniz? Dilinden emin olmadığınız insanla ne
kadar samimi bir dostluğunuz olabilir ki?
Öyle olunca da toplumda
ayıplanma endişesi, dedikodu malzemesi olma korkusuyla kendimiz gibi olamıyoruz.
Kendimize yapay kostümler dikip içine saklanıyoruz. Etrafımızı yalıtıp yalnızlaşıyoruz.
Günlerce önceden hazırlık yapmadan misafir kabul edemiyoruz. Kalabalıklar
içinde” ne derler? “ korkusuyla yalnız ve mutsuz yaşamaya çalışıyoruz.
Güvensiz,
güvenliksiz ortamlarda her an tetikte ’’mış‘’gibi yaparak yaşıyoruz.
Sosyal medya ortamlarında
her daim neşeli, her daim gülen kahkaha atan, en güzel sunumları yapan, en
güzel ortamlarda gezen, en güzel giyinen, en güzel olan her daim en, en, en
olan bizmişiz! Gibi yapıyoruz,
Hiç ağlamıyoruz, hiç yorulmuyoruz, hiç tembellik yapmıyoruz, hiç çirkin uyanmıyoruz, hiç dağınık olmuyoruz, hiç kavga etmiyoruz.
***
Dünya
çapında yapılan bir saha araştırmasında Ülkelerin Güven endeksi belirlenmiş.
Çeşitli milletlere sorulan” etrafınıza güveniyor musunuz ?” sorusuna “evet güveniyorum” diyenlerin
oranı en yüksek İskandinav ülkelerimde çıkmış
Mesela
bu oran Norveç’te % 77 İsveç’te % 80
Peki,
kültürüyle, gelenekleriyle övünen ülkemizde
% kaç çıkmış dersiniz.
En
yüksek İç Anadolu bölgemiz % 14
En
az sahil şeridindeki şehirlerimizde % 10
- 11 ler civarında
***
Mutluluk oranı %60 çıkan bir memlekette maksimum %14 -tek bir şehirde- güven endeksi; ilginç bir memleketiz doğrusu. Kaleminize sağlık. :)
YanıtlaSilEvet ilginç bir memleketiz...Her şeye rağmen mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz...da,yalnız mutluluk endeksinde de,dunya sıralamasının oldukça gerilerindeyiz aslında
SilMüslümanız ya ondandır. Bi kerede müslümana yakisir sekilde anılsak şaşıcam zaten :)
YanıtlaSilDeğerler vücuttaki kan gibidir prensesin annesi.Eğer damarlarda dolaşırsa hayat kaynağı olur.Malesef var olan değerlerimizi hayata geçirmemë gibi bir sorunumuz var..
SilÇok güzel bir yazı, eline, emeğine, düşüncelerine sağlık. Bu konuda saatlerce yazabilirim o yüzden çenemi tutayım.:))maalesef öyle şeyler okuyoruz ki, kıyamet kopsun artık diyoruz. Kızını hamile bırakan abiler,babalar...:( insan abisine, babasına güvenemeyecekse hakikaten kıyamet kopsun. Orana hiç şaşırmadım. Ülkenin cumhurbaşkanı cumhurun YARISINDAN (az değil) nefret ediyor, terörist diyor (demişsin ya insan diline dikkat edecek), yahu referandum yaptılar, kendisi yaptırdı, iki seçenek var: A - B. B diyenler teröristtir dedi. Bu ülkenin çivisi en başından çıkmış arkadaşım, balık baştan kokar yani, koskoca cumhurbaşkanı milletin yarısına iftira atarsa, diğerleri ne yapmaz? Keşke Norveç'te yaşasak.
YanıtlaSilUlkemız de Norveç gibi, her anlamda standartları yüksek bir ülke olur umarım
SilCok guzell bır konuya degınmıssın bnde bloguma beklerım 🤗
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Elbette ki gelirim..
SilKonuyu çok beğendim, iyi ki değinmişsiniz. Sadece virgül kullanımınıza takıldım ve belirtmek istedim.
YanıtlaSilSevgilerle :)
Teşekkür ederim Emre Bey.Virgül konusunda da haklısınız. Malesef bazen ya unutuyorum, ya da gereksiz kullanabiliyorum!!
Silbizim ülkede güvenmek çok zor. insanlar birbirine güvenmez, insanlar devlete güvenmez, devlet de insana güvenmez. cehalet diz boyu. sistem bozuk bizde. kuzey ülkeleri normal tabii :)
YanıtlaSilAh ah malesef haklısın deep 😟
SilAma ülkeleri,sistemleri oluşturan insan unsuru.Sorun varsa elbette çözüm de üretilebilir 😊
Merhabaa :)
YanıtlaSilDeeptone sayesinde keşfettim blogunu, yazıları çok beğendim ve hemen takibe aldım ^-^
Ben de beklerim kendi bloguma :)
https://gulmekicinagla.blogspot.com/
Size de Merhaba 😊 Tabiki de gelirim.Eline sağlık güzel bir blogun var.Serde sanatçılıkta var sanırım. Ne güzel 😊
SilMerhabalar... Deeptone sayesinde keşfettim sizi. İyi ki keşfetmişim. Evet sanırım yıllar önce bu hikayeyi herkese okumuşlar ve güven ortadan kaybolmuş. Güvensizlikler artınca mutsuzluklarda artmış. Güvenli,huzurlu ve mutlu yarınlar diliyorum. Bu arada kahveniz güzelmiş. Bir sonraki kahvenizi içmek için bize de beklerim.:)
YanıtlaSilMerhaba..Sağolsun deeptone sayesinde ben de bir çok blog keşfettim..
SilBahsedilen,herkeslerden biri de biziz.O güvenli ortamları elbirliğiyle, neden yeniden oluşturmayalım ki? Dedikodu ya karşı duyarlı olmakla başlayabilir..
Tabi ki sütlü Nescafe olursa neden olmasın 😉
Sevgili Cam güzeli.Sizi takip etmek istedim ama izle butonunu göremedim.Nerelerdeler acaba?:)
SilIlginç bir yazi. Kahveye hayir demem 😊. Takip etmek istedim ancak telefonla giriyorum takip bölümü göremedim.
YanıtlaSilAfiyet olsun. Hangi çeşidini istersin ? Nescafe, Türk Kahvesi 😊
YanıtlaSilbloğa yeni tema yükledim ,onda da takip bölümü görünmüyor malesef.yeni temalar da sidebar yok.üstte sağda tıklayınca açılan bir bölüm var.orada g+ takip butonu var sadece ama telefonda oda yok .😦
Ben actigim zaman hala eski tema açiliyor. Yeni blogger temalarina takip bölümü eklenebiliyor. Gadgetleri bir kontrol et yerlesimden yapamazsan yardimci olurum.
YanıtlaSilBu yeni yüklediğim tema zaten.kontrol panelinde olan gadgetların bir kısmı ana sayfada görünmüyor,normalde orada takip butonu var ama sayfada görünmüyor,bunu bir türlü çözemedim
SilBu dinamik temada telefonlarda çikmiyor bazilari. Kontrol paneline girdiginde gadgetleri açip ayarlama yapabiliyorsun veya tema özellestirme kismindan.
Silmillet olarak dedikoduyu çok seviyoruz ve dedikodular güvensizliğin bir göstergesi herhalde..konu hakkında çok faydalı bir paylaşım olmuş..kaleminize sağlık..
YanıtlaSilTeşekkür ederim,yazar Yıldırım, evet haklısınız malesef bu dedikodu sevgisi kendine guvensizliğin gostergesi
SilÇevreden gelen baskı dediğiniz gibi bizi yalnızlaştırıp, güvensiz hale getiriyor. Bu misafir ağırlamaktan tutun, giyilen kıyafete kadar geçerli. Herkes başkalarının hayatlarıyla nasıl da ilgili, nasıl vakit buluyorlar anlayamıyorum gerçekten. Kalemine sağlık :))
YanıtlaSilTeşekkür ederim Kağıt Salıncak..İnsanlar başkalarının üzerinden kendini ifade etmeye çalışıyor dedikodu yaparak ,ama maalesef asıl zararın kendilerine olduğunun çokta farkında değiller..
SilÇok güzel bir konuya değinmişsiniz. Çok farklı bir devirde yaşıyoruz ve görüyorum ki çekememezlik hat safada oluşmuş. İnsanlar birbirini yiyorlar artık
YanıtlaSilEvet haklısınız Elif Hanım çekememezlik had safhada gerçekten.Bu da önce insanın kendine zarar veriyor aslında..
Sil