Bu sene kış iyi soğuk yaptı. Her
kış ayazlar başlayınca benim de yüreğim titrer karda kışta kalan evsiz barksız
canlara. Sadece, fakir fukara evceğizini nasıl ısıtacak yavrularının rızkı için
dışarıda nasıl çalışacak diye değil, bir
saçak altı bile bulamayan her canlının endişesi içimi yakar.
-Af edersiniz Zeytin’in sahibi
siz misiniz, tanışmaya geldim de
desem, insanlar ne der?
Yapamadım tabi ama Zeytin de
içime dert oldu. Neyse çok sert soğukların kırıldığı, güneşin bir nebze yüzünü
gösterdiği günlerden birinde sokağa çıkınca gözüm her zamanki gibi bahçede
Zeytin’i aradı.
Süprizzz… Zeytin bahçede her
zamanki yerine kurulmuş oturuyor. Sevinçle koştum seslendim ama hanımefendi
benim heyecanıma karşılık yarım ağız bir döndü o kadar. İşte asıl o zaman büyük
sürprizi gördüm.
Bahçede kımıl kımıl dört tane
yavru köpek. Meğer bizim Zeytin anne olmuş. Yavrulardan sadece bir tanesi
Zeytin’e benziyor. Diğer üçü bahçe parmaklıklarının önünde gördüğüm sokak
delikanlısının birer kopyası.
Eh ne yapalım canları sağ olsun.
Yavrular bahçede oynaşırken Zeytin ise bahçede ki duvarın üstünde Sfenks
heykeli gibi dikilip gururla başını kaldırarak onları seyrediyor. İşler güçler
derken bir zaman dışarı çıkamadım. Sonra bir gün acele ile geçerken gözüm
bahçeye ilişti. Zeytin her zamanki yerinde oturuyor. Beni görünce seslenmem
bile gerek kalmadan koştu geldi. Eski mesut zamanlarda ki gibi başını demir
parmaklıkların arasından uzatarak kendini sevdirmeye çalışıyor.
Şaştım kaldım bizim kızda ki
değişikliğe. Sonra bahçede ki yavruları aradı gözüm. Yoklar. Hatta onlara ait
mama ve su kapları bile yok. Ah yoksa? … İçim bir titredi.
İki gün sonra yine sokağa çıkınca
ilk iş Zeytin’in yanına gitmek oldu. Bu sefer bahçede iki kız çocuğu var.
Onları ilk kez görüyorum.
-Zeytin’in yavrularına ne oldu biliyor
musunuz? diye sordum. İki kız da koşup parmaklığın yanına geldiler. İçlerinden
afacanlığı gözlerinden okunanı cevap verdi.
-Onları komşulara verdik biz.
-Aaa ama daha çok küçüklerdi.
-Ama Zeytin çok üzülmüştür.
Yine gözleri çakmak çakmak olan
afacan cevap verdi.
-Yok, teyze üzülmüyor ki.
Onun arkasında kalan diğer kız,
mahzun gözlerle bakıp yavaş sesle ” yok
teyze üzülüyor üzülüyor” dedi başını
yukarı aşağı sallayarak.
O günden beri Zeytin aynı eskisi
gibi daha seslenmeme fırsat kalmadan koşup geliyor. Seveyim diye burnunu
uzatıyor. Buna sevinsem de yavrularından ayrılan Zeytin’in o Sfenks heykeli
gibi gururla oturup yavrularını seyreden halini, mahzun ve sevgiyi arayan şimdiki haline seve
seve tercih ederdim.
Hiçbir canlı evladından
ayrılmamalı, hiçbir evlat da anasından. Evet,
yaşamın bir döngüsü var. Evet, her istediğimiz olmaz. Evet ama yine de yüreğim
buruk hala…