Allah’ım ne güzel bir manzara…
Sokakta topraklarla oynayan bir çocuk…
Yerde çömelmiş, gayet ciddi bir yüz ifadesi, minik elleri meşgul. Sanırsın
dünyanın en önemli işlerini yapıyor.
Boş bir gazoz şişesine elindeki oyuncak kürekle kum dolduruyor. Biraz ötede
boşaltıp yeniden dönüyor.
Seslendim ”fotoğrafını çekebilir miyim delikanlı ?”
Aynı ciddi yüz ifadesiyle omuzlarını silkti, işine devam etti. Onunla
konuştuğumu gören iki minik kız yandan yandan yanaştılar. Yanına çömelip onlar
da poz verdi.
Biraz ötedeki guruptan çocuklar “abla abla biz de çeksene”
Onların ciddiyetine(!) yaraşır bir ciddilikle (!)
fotoğraflarını çektim…
Biraz ilerde sırtını ikindi güneşine vermiş bir teyze örgü örüyor. Elinde
torbalarla yavaş yavaş gelen bir başka teyze selam verip, sandalyenin yanında
soluklanıyor.
Hoş bir manzara. Yaklaşıyorum ”teyzeciğim fotoğrafınızı çekebilir miyim?”
Elinden şişlerini bırakıp başörtüsüne sarılıyor.
-Dur kızım önce bi üstümü başımı düzelteyim.”
-Ama teyze örgü örerken olsun.
Üstünü başını düzelten teyze şişlerini yeniden eline alıyor.Ahenkle hareket
eden ellerine şişlerin tatlı şıkırtısı eşlik ediyor.
Biraz yarenlik ediyoruz teyzelerle. Fotoğraflarını çekecek kadar ilginç
bulunmak hoşlarına gidiyor.
Ah evet hayat sokakta burada… Aynen eskisi gibi… Doğal, tabi, sıcak…
Anılarım canlanıyor.
Farkında mısınız artık toprağa kolay kolay temas edemiyoruz.
Tüm mahalle, bütün sokaklar oyun alanımızdı bir zamanlar. Hem de çok uzak
olmayan bir geçmişte. Kilimlerimiz vardı kapımızın önüne yayıp evcilik
oynadığımız. Annelerimiz eski kıyafetleri inece ince keser yumak yapardı.
Evindeki tezgâhında kilim dokuyan teyzeye götürürdük kumaş yumaklarını. Tezgâha
gerdiği iplerin arasından mekiğini hızlı hızlı dolaştırıp tezgâhın altındaki
pedalları aşağı yukarı hareket ettirerek ahenkle kilim dokurdu
Huriye teyze.Tıkıdık tıkıdık ,tıkıdık tıkıdık… Büyülenmiş gibi izlerdik.
Herkes evinden bir parça yiyecek getirir kilimlerin üstünde piknik yapardı
salçalı ya da, üstüne şeker ekilmiş yağlı ekmeklerin tadına doyum olmazdı. Tabi
meyvelerde olurdu. En çokta erik getirirdik, yanında bir tabak tuzla.
Korkmazdık, güvenliydi sokaklar. Komşu teyzelerimiz de kapı önlerinde bize
eşlik ederdi. İkindi vakti güneş yakıcılığını yitirirken bu şirin Ege şehrinde
oturaklarını alan teyzeler bahçelerinin önünde oturmaya çıkarlardı. Kınalı
parmakları beş şişlerle hızlı hızlı patik örerken adeta görünmez olur,
kelebeklere benzerdi.
Birkaç sokakta bir boş arsa olurdu muhakkak. Bizim cennetimizdi o boş arsa.
Toza toprağa belenirdik akşama kadar, akşam yiyeceğimiz azarı düşünmeden. Yakan
top, beş taş, çelik çomak ya da evcilik.
Asıl mutluluk ikindi saatlerinde başlardı. Taş avluların yıkandığı saatler.
Oturmak için hazırlanan bahçeler hortumla yıkanırken sokağa akan sular kaldırım
kenarından küçük derecikler gibi akardı.
İşte o zaman, elinde ıslak mendille çocuklarının arkasında gezen günümüzün
titiz temiz, devasa süper annelerinin aklını kaçırmasına sebep olacak
oyunlarımız başlardı. Baraj yapardık, arsadan taşıdığımız toprakla akan suların
önüne. Ellerimiz üstümüz başımız çamur olurken biz dünyanın en ciddi
mühendisliğini icra ederdik, kendimizden geçerek. Bulduğumuz kaplara komşu
bahçelerinin birinin çeşmesinden su doldurur bu sefer arsaya
taşınırdık. Çanak çömlek yapmaya…
Toprakları küçücük ellerimizle bir araya yığar küçük tepecikler yapardık. Sonra da bu tepeciklerin ortasını biraz çukurlaştırır su dökerdik. Bir süre sonra suyu çeken tepeciklerde ki çanaklarımız hazır olurdu. Etrafında ki kuru toprakları temizleyip çanağımızı bozmamaya çalışarak, özenle çıkarıp yan yana dizerdik. Oyun hamurları vardı ama ne gerek var ki onlara. Yağlı çamur dediğimiz killi toprak bulursak keyfimize diyecek olmazdı. Bebekler, arabalar, uçaklar, kap kacak, televizyon daha neler neler yapardık o çamurlarla.
Her yer çiçek doluydu bahçeler, balkonlar, pencere önleri, sokak
kapılarının yanları, dış bahçe duvarları. Ev içindeki
saksılar topraktan pişmiş olurdu. Ama dışarıda ki çiçekler için her
türlü kutu potansiyel bir saksıydı. Annelerimiz ellerimize bir torba tutuşturur
arsaya toprak almaya gönderirdi.
Evet arsaya… Toprağı kazar torbaya doldurup getirirdik. Konserve teneke
kutuları, plastik yoğurt kapları, yağ tenekeleri içine toprak doldurulur
çiçekler ekilirdi. Komşu teyzelerin çiçeklerinden bir dal kırılır bir bardak
suyun içinde bekleterek köklendirilir sonra da ekilirdi. Toprak mı daha
bereketliydi yoksa onları diken annelerimizin elleri mi bilmiyorum ama o dallar
muhakkak tutardı irili ufaklı çiçek saksıları(!) sonra kireçle beyaza boyanır
duvar dibine dizilirdi. Akşamsefaları, ortancalar, katır tırnaklar,
camgüzelleri, küpe çiçekleri daha neler neler.
Tabi baharda açan çiçeklerin taç yaprakları dökülmeye başlardı bir süre
sonra. Allah’ım o ne güzellik… Spalarda küvetlere havuzlara serpilen çiçek
yaprakları gibi. Annelerimizin süpürmesine gerek kalmaz biz toplardık o çiçek
yapraklarını. Yemekler pişirirdik evcilik oynarken, bir de oje yapardık.
Yaprakların kenarlarını koparır sonra tırnaklarımıza yapıştırırdık olurdu
sana oje. Kimin ojeli tırnağı daha uzun diye ölçerdik.
Akşam güneşi çekilmeye başlayınca birer ikişer annelerin sesleri
yükselirdi; Ayşe, Hatice, Bahriye, Oya, Mehmet, Murat hadi sofra hazır…
Gitmekte nazlanan çocukların annelerinin kızgın sesleri duyulurdu biraz sonra.
Bak baban çağırıyor çabuk gel diye…
Hayatı öğrendik bir o sokaklarda. Sevmeyi, üretmeyi, hakkımızı korumayı,
mücadele etmeyi, yorulup dinlenmeyi, düşünce kalkmayı, küsmeyi, barışmayı,
adaleti, hakça paylaşmayı…
Artık sokaklarımız yok, çocuklarımızın oynayacakları arsalar
kalmadı. Sadece kentsel dönüşümler, imar planları almadı elimizden
sokaklarımızı.
Asıl çocuk katilleri, sapıklar, pedofiller, tinerciler aldılar sokakları,
çocukların elinden. Artık sokakta yalnız başına bir çocuk görsek ödümüz
patlıyor korkuyoruz onun adına. Tanımadığımız çocukları sevip eline
şeker tutuşturmaya korkuyoruz. Bayramlarda artık şeker toplayan çocuklar
çalmıyor kapılarımızı.
Sadece büyük kentler değil, küçük yerlerde farklı değil artık...
Yok, artık o güzel sokaklarımız…
Hatırlar mısınız bilmem o zamanlar "komşu anne" diye birileri de vardı.
YanıtlaSilŞöyle bir düşündüm şimdi de,bizim hep komşu teyzelerimiz oldu :)) Komşu annemiz olmadı :))
SilAilem küçük nüfuslu bir yerde yaşadığı için bizim oradaki çocuklar biraz daha rahat şehirdeki çocuklardan hala dışarıda oynayabiliyorlar hala kum ve toprsk bulacakları alanlar var ama bizimki de geç de olsa bozulmaya başladı sanırım çünkü ben de uzun zamandır sokakta annesiz çocuk görmüyorum. Ne acı. Ama bizim elimizden bir şey gelmiyor tabi, bitiremiyoruz sapıkları
YanıtlaSilEvet ,dediğiniz gibi küçük yerlerde ki çocuklar oyun alanları bulma konusunda nispeten şanslı.Umalım ki güvenlikleri de sağlanabilsin 😟
SilOyun oynamak ciddi bir iştir:) Devir hızlı değişti. Oyun alanları kalmadı. Ayrıca dediğinizi gibi çocukları sokağa nasıl güvenip bırakabilir ki?
YanıtlaSilKesinlikle oyun ciddi bir iş.Çocukların ruhsal ve bedensel gelişimi adına çok önemli.Zaten en acı olan da çocuklar için güvenlik sorununun vahim bir hal alması 😟
SilNe güzel kareler hayata dair, resmen çocukların hayatlarını çaldılar, 90larda huzurlu mutlu sokaklar bitti sanırım
YanıtlaSilHaklısınız,sokaklarla beraber çocukların hayatlarını da çaldılar 😡
SilDoğal yaşama Özler olduk Çok teşekkürler
YanıtlaSilDoğal yaşam özlemi,güvenlik endişesinin arkasında kaldı ne yazık ki 😟
SilSokaklar... :)
YanıtlaSilAh,o elimizden alınan sokaklar... :)
SilAh ne güzel günlerdi... Sokakta çocukların oyun oynayabildiği günler. Ama senin de dediğin gibi şimdi bunu yapmak için tedirgin edici çok şey var camgüzelim. Kolay değil evladı sokağa salıvermek. Göremiyoruz da zaten burada büyük şehirde. Güzel dokunmuşsun yüreklere canımcım, sevgiler...
YanıtlaSilSokalrımız elimizden gitti artık avcı'cığım. Sadece güzel anıları kaldı elimizde.Bizler şanslıydık.Artık kimdiki kumsuz,topraksız parklarda oynayan çocuklar adına üzülmekten başka bir şey gelmiyor elden :(
SilSevgilerimiz birlikte çoğalsın :))
çok ama çok ama çok güzel yazıydııı duygulandım bi dee. bu yazını koyuyim bloguma bi ara. ne güzel yazıyon sen yaaa dantel olmadan daaaa ha ha haaa :)
YanıtlaSilTabi ki koyabilirsin.Çok memnun olurum.O çocukları görünce ben de nasıl duygulandım bilsen,eve gelipte o beş yaşında ki yavrunun haberini duyunca uzun süre kendime gelemedim.
SilHaha ha Dantel'i eve kapatcaz bi süre,ördüğü çantaları bi bitirsin.Çantayı kolumuza takıp haydi sokaklara :))
Zamanında değerini bilmediğimiz şeylerin şimdi özlemini çekiyoruz elimizdekilerin her daim kıymetini bilelim diyorum saygılar sunuyorum
YanıtlaSilHaklısınız,elimizden gitmeden ,vakit geç olmadan kıymet bilelim :)
SilSaygılar bizden efendim...
eski dönem eskiler için kıymetliyken yeni dönem de gelecekte şimdiki çocuklar için kıymetli olcaktır,o nedenle eski topraklar yaşadıkları mekanları temiz ve kullanılabilir,sağlıklı ve güzel bir çevre olarak bırakmak zorunda.. tabii belediyelr buna izin verirse,kentsel dönüiüm altında rantlar bitmiyor da bitmiyor..🤔 neyse güzel bir yazıydı bence,emeğinize sağlık..😊
YanıtlaSilTeşekkür ederim Erdoğan bey.Dediğiniz gibi işin çoğu yetkililere düşüyor,biz daha çok destek elemanı😊 Yalniz merak ediyorum, gelecekte ne gibi gelişmeler olacakta şimdi ki teknoloji nostaljik kalacak 😊😊😊
SilMahalle maçları yapardık akşam ezanına kadar. Düşerdik dizlerimiz kanardı ama aldırmadan oynamaya devam ederdik. Çocukluğumu hatırladım :)
YanıtlaSilEvet bi de maç sonu kavgaları vardı değil mi ? :))
SilAnnem sokakta oynamamıza hiç izin vermezdi.Fakat bahçemizde istediğimiz kadar oynayabilirdik.Zaten 6 kardeş olduğumuz için oyun arkadaşı da sorun olmuyordu.Ne güzel günlerdi...
YanıtlaSilSokaklarda doya doya oynayan şanslı nesildendim ben.Kardeşlerimle bahçede de oynardık ama sokakta oynamak da bir başka güzeldi.
Sil