29 Ağustos 2018 Çarşamba

CUMBADAN RUMBAYA

YEŞİLÇAM FİLMİ TADINDA BİR ROMAN

YEŞİLÇAM PROTOTİPİ BİR ROMAN

Yeşilçam filmlerinde görmeye aşina olduğumuz ne kadar klişe, rol, replik, konu varsa hepsi bu romanda var. Yeşilçam’ın siyah beyaz filmleri kadar sıcak, bizden ve şirin.

Peyami Safa’nın geçim derdinden dolayı müstear isimle yazdığı romanlarından biri. Üstat tabiri caizse “ağır ağabeyliğine” halel getirecek hızlı üretim olan, daha piyasa işi romanlarında bu müstear ismi kullanmış ki bu romanlar bile onun kaleminin kuvvetini yeterince gösteriyor. Selma’nı Gölgesi – Cingöz Recai – Cumbadan Rumbaya “ gibi romanlarında müstear isim kullanan Peyami Safa “ nasılsınız ?”  diye soran arkadaşına” nasıl olalım, Server Bedii’den geçiniyoruz “ diye cevap verirmiş.

Romanın ismi iki farklı hayat tarzından geliyor. Cumba geleneksel ve fakir mahallelerdeki ahşap evlerin ikinci katındaki kapalı balkon benzeri bir yapı. Cemile’nin eski hayatını temsil ediyor. Rumba ise o dönemin sosyete salonlarında, balolarda popüler olan bir dans çeşidi. Cemile’nin Tahsin Bey vasıtasıyla geçiş yaptığı modern hayatı temsil ediyor. Bu iki hayat tarzı, iki farklı figür üzerinden sembolize edilmiş.

Konusuna gelecek olursak;  Karagümrük’te yaşayan Cemile oturduğu mahalleden nefret etmekte Beyoğlu’nda ki bir apartmanda rahat bir hayat düşlemektedir. Bu hayalini gerçekleştirmek içinse her şeyi yapmayı, hatta sigorta parasını almak ve bir apartmana taşınmak için oturdukları ahşap evi yakmayı bile göze almaktadır. Bu sıralarda ek gelir için kiraya verdikleri bölüğe taşınan kiracılarının, Edebiyat Fakültesinde okuyan genç oğlu Selim’e sevdalanır.

Selim’in babası borç yüzünden hapse düşünce onlara yardım etmenin çarelerini arar. Yakın zaman önce tanıştığı zengin ve yaşlı Kayserili tüccar Tahsin Bey’in yardım teklifini kabul eder. Yardımın karşılığında Tahsin Bey’in de bir isteği vardır. Beyoğlu’nda tutup, dayayıp döşediği apartmana Cemile’nin taşınmasını istemektedir. Cemile Selim ile babasına yardım edebilmek için teklifi kabul eder ama Tahsin Bey kesinlikle o dairede oturmayacak sadece gündüzleri gelip gidecektir. Ayrıca annesi Asiye ve dul ablası Şahende ile kucaktaki bebeği Altay hep beraber oturacaklardır.

Tahsin Bey de şartları kabul eder ve Cemile annesi ve ablasıyla beraber apartmana taşınır. Vee olaylar gelişir.

Cemile’nin doğup büyüdüğü mahalle hayatı orada yaşayan karakterler tam evlere şenlik. Hatta beraberce gittikleri bir baloya tüm mahallenin çabalarıyla hazırlanıp gitmeleri, orada yaşadıkları olaylar, altını kirleten Altay’ın bezlerini tüm davetlilerin ortasında değiştirmeleri, salıncak kurup uyutmaları öyle tatlı anlatılıyor ki kahkaha atmamak imkânsız. Kenar mahalle kavgaları, kadınların çene yarıştırıp kavga etmeleri çok canlı tasvir edilmiş.

Cemile’nin daha sonra katıldığı cemiyet hayatındaki yaşadıkları, umutları, hüsranları, hayal kırıklıkları ustaca kurgulanan olaylar eşliğinde anlatılıyor.

Yani roman tam bir Yeşilçam klasiği diyebilirim. Hatta kendime göre bir cast bile yaptım.

Cemile= Türkan Şoray; Karagümrük’lü Deli Cemile rolü, delişmen kenar mahalle kızlarını sultanı Türkan Şoray

Selim=Ediz Hun; Beyefendi, naif İstanbul delikanlılarının canlanmış hali olan Ediz Hun.

Tahsin Bey= Vahi Öz; Köylü kurnazı, zengin tüccar tiplemelerinin unutulmaz ismi Vahi Öz. İnanın kitabı okurken onun” Cemilem”  diyen çatallı sesi hep kulağımdaydı sanki.

Şahende= Ayşen Guruda; Evde kalmış kızların prensesi, güzeller güzeli Ayşen Guruda

Asiye = Mualla Sürer; Çilekeş ve saf anne rolünde Mualla Sürer. Onun mahalleden kanıkası, gözü açık, iş bitirici Hafize ise Mürüvvet Sim.

Kitap 400 küsur sayfa ama su gibi akıp gidiyor. Hele bu yaz sıcaklarında evde kapanıp kalanlar ya da çalışmak zorunda olanlar için harika bir refakatçi.

Kitabın TRT tarafından dizisinin yapıldığını da öğrendim. Bakalım bulabilirsem onu da izleyeceğim. Ayrıca castım ne kadar isabetli onu da merak ediyorum. J J J



6 Ağustos 2018 Pazartesi

TEK DOĞRU BİZ MİYİZ ? (Etkili iletişim )


İmtiyaz-ı sabit ü seyyarı müşkildir hayal

Zanneder keşti-nişinan sahil-i derya yürür

                                                               Koca Ragıp Paşa

Şair burada diyor ki; yerinde duranlarla hareket edenleri ayırmak her zaman kolay iş değildir. Zira gemi hareket edince, geminin içindekiler sahilin yürüdüğünü zanneder.

(Şiirle arası pek de parlak olmayan, hatta baştan sona bir şiir kitabı bile bitirememiş biri olarak bercestelere bayılırım. İki satırla o kadar çok şey anlatır ki… Lütfen şu iki satırı yüksek sesle okuyun ve kulağa gelen kendi sesinizin tınısını dinleyin.)

***

İletişimi en yalın haliyle anlatacak olursak; iki birim arasındaki, birbiriyle ilişkili mesaj alışverişidir diyebiliriz.

Şöyle bir şey; Gönderici (kaynak)è mesaj è kanal è  alıcı  è

                                                ç==== geri bildirim ç=======

İletişimde kaynaktan gelen mesajı alır, kodlar ve açarız. Yani yorumlarız. Her iletişimde yorumlama vardır. Kişiler yorumlarken kişisel özellikler, kültürel birikim ve inanç önemli rol oynar. İnsanlar mesajı olduğu gibi değil olmasını istediği gibi alırlar. Gördüğü gibi değil görmek istediği gibi kabul ederler. Tecrübe dediğimiz şey geçmiş deneyimlerimizden elde ettiğimiz mesajların kıyaslanmasıdır. Ve iletişimin önündeki büyük bir engele dönüşebilir, yeni bilgilere, yeni deneyimlere baştan duvar örebilir.

Kişi genellikle kendini yormayacak,ezberini bozmayacak iletileri almayı tercih eder.Bu da kişisel bir konfor dairesi sağlar.Yani aslında hepimizin kafasında bilgileri seçen, filtreleyen ve tasnif eden bir editör vardır.Aynı olayları birbirine taban tabana zıt bir şekilde yorumlayan kimseler bunu en net şekilde gösterir.

Kişisel dostluklarda da bunu görürüz. İnsanlar kendilerini yormayacak, kestirilebilir davranışlara sahip ve benzer özellikler taşıyan kişilerle dost olmayı tercih eder. Bu aslında konforlu görünürken insanın iletişim becerilerini zayıflatır. Kültürel zenginleşmeyi sekteye uğratır. İnsanın kendi benzerlerinden alacağı şeyler sınırlıdır ve sadece ezberlerini pekiştirmeye yarar.

Bilgi edinmekte de aynı durum geçerlidir. İnsanlar genellikle kendi inanç ve düşünce yapısına sahip kaynaklardan bilgi edinmeyi seçerken, düşünce konforundan ödün vermezler. Böylelikle de öğrenme, inceleme, kıyaslama zahmetine girmeden tek tarz beslenmeyi tercih ederler. Sonuçta da hazmedilmemiş depolanmış bir bilgi yığını elde edilir. Düşünülmüş değil ezberlenmiş bilgiler, fikir kılığında seslendirilir. Kof içi boş cümleler tekrar tekrar söylenmekten öteye geçemez.

İnsan kararının, düşüncesinin ve seçimlerinin doğru olduğunu onaylayacak iletileri tercih eder. Bu onda algıda seçicilik oluşturur.

Mesela bir araba almaya karar verdiniz, araştırdınız ve bütçenize göre bir araba aldınız. Ve mesele bitti değil mi? İşte algıda seçicilik ondan sonra başlar. Artık aldığınız araba markasını yollarda daha çok görürsünüz. Arabanın yaygın servis ağı, fiyat –performans seviyesi, yakıt tüketiminin benzer türlere göre tasarruflu olması, malzeme kalitesi vs. hakkındaki bilgiler daha çok kulağınıza gelmeye başlar. Reklamları daha fazla dikkatinizi çeker. Arkadaşlarınızla araba karşılaştırmalarına girersiniz. Zaten aldığınız bir araba hakkında bu kadar fazla zihinsel mesai yapmanızın sebebi, ne kadar doğru karar verdiğinizi onaylatma ve pekiştirme arzusundan kaynaklanır

 

Bercestemize dönecek olursak, Koca Ragıp Paşa diyor ki ;” etrafında gördüğün şeyler her zaman algıladığın gibi olmayabilir. Yanılıyor olabilirsin. Algılarına düşüncelerine güvenme. Elindeki verileri çeşitlendir”.

 

Hayatımızın her noktasında doğru karar vermek için kaynaklarımızı çeşitlendirmek gerekir. Ne kadar faklı kaynaklardan veri toplar ve analiz edersek o kadar doğru neticeler elde ederiz.

Farklı karakter yapısındaki, farklı dünya görüşündeki, farklı inanç sistemine sahip insanlarla kuracağımız dostluklar iletişim becerilerimizi geliştirecek, dünyamızı zenginleştirecek ve sorun çözme becerilerimizi arttıracaktır.

Benzer bilgi ve düşünceleri farklı şekillerde dile getiren on tane kanaldansa farklı şeyler söyleyen on tane kanaldan elde edeceğimiz bilgi, analitik düşünme kabiliyetimizi arttıracak, daha isabetli teşhis yapmamıza imkân sağlayacak, daha doğru kararlar almamızı kolaylaştıracaktır.

Hâsılı kelam, bizden farklı insanlarla da arkadaşlık edelim, bizden farklı fikirlere de kulak verelim. Salt hakikatin bizde olduğundan, mutlak ölçünün biz olduğundan o kadar da emin olmayalım.