DEMOKRASİ GELDİ BACIM…
Bilen bilir
benim Bacıları. Benim alt benlerim. Id-Ego-Alterego gibi bilimsel benlikler
değil ama. Tamamen yerli ve milli(!), kişiye özgü benler. Entel & Dantel
& Domestik & Kezban Bacılar.
Uzun zamandır
kavga gürültü eksildi aralarında. Şimdi İskandinav Ülkeleri ayarında bir huzur
ve sükûn var. Mutlu mesut yaşıyorlar.
-Neden derseniz,
aralarında Demokrasi tesis edildi. Asgari müştereklerde buluştular, Farklılıklarına
tahammül etmeyi öğrendiler, birbirlerine laf sokmayı, dudak bükmeyi bıraktılar.
Kolay olmadı
tabi. Senelerce didişmenin kimseye yararı olmadığını görünce mecburen oluştu bu
konsesüs.
Coronavirüs
nedeniyle evde kapalı kalmak da ortak bir düzenleme yapmaya mecbur etti tabi.
Gelelim son
gelişmelere.
Entel Bacı;
izlenecek dizileri- filmleri, okunacak kitapları ayarladı.
Dantel Bacı;
örülecek örgülerin renklerin, modellerini, iplerini belirledi.
Domestik Bacı;
sağlıklı beslenme ve doğal gıdalarla ilgili bilgileri toplayıp spor programı ve
günlük gıda listesini hazırladı.
Kezban
Bacıııı???
O bi şey yapmadı
aslında. Onun çenesini kapatıp ona buna çemkirmemesi yeterli oldu diyebilirim.
Entel Bacı, uzun
zamandır listede olan NBC filmleri ile festival filmleri haftası ayarladı. Bu
hafta epey şenlikli geçti bizde. Beğenen, beğenmeyen, burun kıvıran oldu.
Karşılıklı yorumlar ve değerlendirmeler birbirinden farklı olmasına rağmen
karşılıklı saygı ve anlayışla karşılandı. Oldukça durağan olan Nuri Bilge Ceylan filmleri Dantel Bacının renkli yünleri ve renk renk örgü modelleri ile hareket ve
renk kazandığı için sıkılmadan izlendi.
Entel başta
belirtti. “Bakın NBC filmlerinde yönetmen bizden aktif olmamızı bekliyor,
izlemek kolay değil ama el ele bu zorluğu aşacağız arkadaşlar. Güçlüklerin
üstesinden gelmek bizim işimiz. Birlikte güçlüyüz kazanacağız.”
Onun motive
edici konuşması oldukça etkili oldu diyebilirim.
Hepsini de
beğendiği film, Üç Maymun oldu. Yavuz Bingöl’ün oyunculuğu kötü olmasına rağmen
Hatice Aslan’ın onun eksiğini kapattığı konusunda hemfikir oldular.
Kış uykusunda
Haluk Bilginer İle Demet Akbağ'ın haklılıkları konusunda farklı görüşler oldu
tabi. Kezban bacı Tiyatro Sanatçısı Aydın’ı bizim Entel benzetti. Haluk
Bilginer (Aydın) Kız kardeşi Necla’ya (Demet Akbağ) gazete de çıkan, aydın bir
din adamının portresi ile ilgili makalesini okurken, Demet Akbağ’ın attığı
imalı bakışın aynısını Kezban Bacı Entel’e
atınca, bizim Entel oldukça bozuldu.
-Ne yani ben
size tepeden bakıp akıl mı veriyorum?
Sizden
ayrıcalıklı ve üstün olduğumu mu iddia ediyorum?
diye sitem etti. Kezban,” ben demedim, sen
dedin” diye diretti. Domestik “aa olur mu sen bizim bi tanemizsin” diye arayı
buldu.
Onlar bunları
tartışırken Dantel Kapadokya’daki otelin kasvetli havasına taktı.
-Ya aslında ne
güzel yer. Biraz çevre düzenlemesi yapılıp bodur bitkiler ekilse, güzel bir
ışıklandırma yapılıp yollara çakıl döşense şıkır şıkır olur, bu kasvetli hava
dağılırdı, diyor. “Hem kimse burada temizlik yapıp toz almıyor mu?” diye de
safça soruyor. Bir de Demet Akbağ'ın ve Melisa Sözen'in kazaklarının modeline
bakmak için filmi ara ara durdurup, orda burda serili dantel modellerini eski
bulup yorum yapmasına epey güldüler.
Onlar gülerken
ne olduğunu anlamayıp şaşkın şaşkın bakan Dantelin komik haline daha da çok
güldüler. Bu kadar kasvetli bir filmde
Dantel onlara akşam neşesi oldu.
Entel diyor ki;
-Bacım bu mekân
filmin ruhunu yansıtmak için özellikle seçilmiş. Şıkır şıkır aydınlık temiz
ferah mekânlar, aydınlık kar manzaraları, karakterlerin ruh hallerini ve
ikilemlerini, birbirleri ile sancılı ilişkilerini yansıtamazdı.
Dantel anladı
anlamadı bilmiyoruz ama anlamış gibi bir “hımmm” yapınca o da meseleyi anladı
kabul ettik.
En şenlikli film
ise Ahlat ağacı oldu.
Filmin
oyuncuları çoğunlukla komedi filmlerinden aşina olduğumuz isimler. Serkan
keskin. Murat Cemcir, Doğu Demirkol’u görünce insan haliyle bir komedi unsuru arıyor
filmde. Doğu Demirkol’un sahnesinde, Ölümlü Dünya’daki Feyyaz
Yiğit’in “adam beni boğdu, boğdu duvara attı. Ensesiyle bile beni dövdü” repliğini söylediği otel sahnesi akla geliyor.
Hele Serkan
Keskin’in köprüde ki meşhur tiradı sonrası resmen kahkaha attılar. Hani
sonradan bir yerlere gelip, kendini ispat etme heveslisi kifayetsizler vardır
ya. Onlardan birisi konuşuyor gibi hissettiler.
Doğu Demirkol’un
hafif şiveli diksiyonu tüm entelektüel
konuşmalarını komediye çeviriyor. Algının ne kadar etkili olduğunu gördük
aslında bu filmde. Murat Cemcir ister istemez “Düğün Dernek” filminde ki ya da “Kardeş Payı” Dizisinde ki rolüyle
hatırlanıyor. Farklı karakterlere başarı ile bürünen oyuncular yok mu? Elbette
ki var ama bu filmde olmamış.
Entel diyor ki; aslında
algılar duygularımızda çok belirleyici. Birkaç arkadaşla Sümela Manastırı'nı
gezip indik. Karnımız acıkmıştı bir restoranda oturup bir şeyler yiyelim dedik.
Arkadaşlar Laz böreği sipariş verdiler. Börek geldi. Arkadaşın birinin Laz böreğini ısırması ile öğürmesi bir oldu.
Meğer o Laz böreği deyince tuzlu bir tat beklemiş. Ama ağzına yumuşak tatlı bir
lezzet dolunca neye uğradığını şaşırıp tiksintiyle öğürmüş. Ona çok güldüydük.
Bu film de aynı hissettirdi. Oyuncuları görünce insan komedi unsuru
beklentisine giriyor. O kadar havalı entel replikler, oyuncuların algısına kurban
gittiği için etkisini kaybedip ne olduğu belli olmayan bir yöne evriliyor.
Yanlış kast seçimi filmin beklenen
etkisini alıp götürmüş.
Diğerleri de
Entelin bu yorumuna katıldılar tabi. Ama tabi bu Bacıların yorumu.
"Bir zamanlar
Anadolu’da", " Mevsimler" ve "Kasaba" filmlerini fazla yorum yapmadan izlediler.
Sonrasında
tematik film kuşağı yapıyoruz diye Entel’in
arka arkaya hazırladığı, daha önce seyrettikleri Çağan Irmak filmleri yeniden
izlediler. Deniz kenarı olmasa da Çağan Irmağın filmlerinin geçtiği Ege kasabalarında
aşina oldukları çocukluklarının izlerini gördükleri için yeniden izlemeyi dert
etmediler hatta daha da mutlu oldular. Arada bir dalıp dalıp gidip, zaman zaman
dolan gözlerle seyrettiler.
Daha başka birçok
yerli ve yabancı festival filmleri ile beraber eğlenceli Hollywood komedi ve aksiyon filmlerini de listeye
koyan Entel, diğerlerinden gelen tebrik yorumlarını mutlulukla kabul etti tabi.
Amigurumiler
daha dikkatli bakmayı gerektirdiği için, bu sırada sesli kitap dinlemeyi tercih
ettiler.
Uzun zamandır
okunmayı bekleyen Kürk Mantolu Madonna ilk sıraya alındı.
Kitabın edebi
dili, anlatımındaki akışkan kıvraklık, betimlemelerde ki hayranlık verici
gerçekçilik, duygu durum hallerini anlatmada ki ustalık, bizimkilerin
hayranlığını kazandı. Adeta nefes almadan dinlediler.
Ama kitap sona
yaklaşıp Raif Efendi'nin istasyonda kızını görme sahnesine gelince Kezban
patladı.
-Ay bu Raif
Efendi mıy mıy içimi kıydı. İnsan kızının arkasından gitmez ne olursa olsun
sevdiği kadının hatırasına sahip çıkmaz mı ya? Üstelik o kız çocuğu senin de sorumluluğun.
Demestik de
diyor;
ki Seviyorsan git söyle beyim. Ne
bu hassas kalpli kırılgan adam pozları. Buralarda iş yapıyorum diye kendini
kandıracağına, git sevdiğini yanına, hali nedir diye bir sor. Mektuplarının
arası uzamış da, eskisi gibi uzun uzun yazmıyormuş da, artık dili sanki bir
yabancı gibiymişim miş de. İnsan her şeyi bırakır gider sevdiği kadının son
günlerinde yanında olur. Sorumluluk alır. Sonrasında da kaderine küsmüş
triplerine girip, ailesine de yeterli özeni göstermemiş. Onlara da yabancı gibi
davranmış.
Entel de diyor
ki; Aslında Raif Efendi
sorumluluklarından kaçıyor. Seçimlerinin sonuçları ile yüzleşmek istemiyor. Savaşmak yerine kaçmayı, yüzleşmek yerine
saklanmayı tercih ediyor. Hayatta ki başarısızlıklarını başkalarına fatura ederek
kurbanı oynamayı tercih ediyor. İş
yaşamında uğradığı haksızlıklar karşısında hakkını aramak yerine, öğrenilmiş
çaresizliğe sığınarak konfor alanından çıkmıyor.
Kezban yine
atıldı
-Ya bacım amma
da boş yaptınız, bu roman. Yani kurgu kurgu…
-Eee en başta
sen yorum yaptın ama, diyen Dantel’e de; "e canım böyle adamlar yok mu?" diye üste
çıktı Kezban
Hemen arkasından
Stefan Zweig’in “Bilinmeyen bir Kadının Mektubu” eserinde de benzer bir konu
denk gelince bu sefer Domestik dayanamadı
-Ay Bacım
seviyosan adamın karşısına çıkıp söyleseydin, ya da sonrasında da konuşmasaydın.
Adam nereden bilsin. Sonra da yazar, ömür boyu vicdan azabı çeksin diye “çocuğumuz
öldü, ama senden bir şey istemiyorum ve suçlamıyorum” diye trip atıyorsun.
Sonrasında Gülseren Budayıcıoğlu'nun Madalyonun İçi, Hayata
Dön, Camda ki Kız ve Kral Kaybederse
kitaplarını dinledikten sonra biraz Kırmızı Oda takıldılar.
Dantel diyor ki;
Gülseren Hanım
danışanlarına fisebilillah mı hizmet veriyor? Neden her hasta ona bu kadar yağ
çekme ihtiyacı hissediyor?
Yoksa hizmet
verme değil de el uzatma, aşağı görüp yardım etme hissi oluşturarak minnet
duymalarını mı sağlıyor?
Entel diyor ki;
bence Gülseren Hanımda bir meslektaşından yardım almalı. Kurgu karakterlerde
olsa başkalarının ağzından kendisini bu kadar övmesi, kendisine hayran
karakterler yaratması normal olmayan bir psikolojiye işaret ediyor. Sanki
değersizlik ve güvensizlik var. Kesin onun da çocukluğuna inilmeli.
Domestik,
yazarın sık sık sözünü ettiği Kader Motifine taktı. “Baksana Entel, sen bu
motifi örebilir misin?” Diye soruyor. Dantel de” fotoğrafını görsem kesin
örerim ama tarifi varsa öyle de bir denerim “ diyor.
Tabi kitap seansaları
bunlarla bitmedi. Örgüler üretildikçe kitaplar arka arkaya dizildi. Reşat Nuri
ve Halide Edip Adıvar’ın arada okunmamış kitapları ile beraber bazı okunan
kitapları yeniden dinlendi.
Stefan Zweig,
Bulgakov, Puşkin Ve Gorki’den birçok hikâye dinlediler. Zülfi Livaneli’nin “Serenat”
Kitabında ise gözyaşlarını tutamadılar.
Tüm bu zamanlarda
Domestik ise eskisi gibi, sarmalar- dolmalar, pastalar- börekler yerine hafif
salatalar yapmayı tercih etti. Doymamış yağ içeriyor diye kavrulmamış kuru yemişleri
tane ile sayarak, günün belli saatlerinde ikram etti. Meyveleri bile yarım
yarım doğrayarak meyve salatası yaptı. Günde bir fincan kahvenin yanına sadece
üç dilim Hoşbeş gofret verdi. “Şöyle bir baklava ve patlıcanlı açma börek mi
yapsak?” diyen Dantele “Dünya da olmaz.
Tüm gün evde oturup bir de baklava börek gömseniz ne olursunuz? " diye çemkirdi. Yine de kıyamayıp fırında ayva
tatlısı pişirerek günde sadece yarım dilim de olsa ikram etti.
Evde sıkılmamak
için de komşuculuk oynadılar. Nasıl mı? Evin bölümlerini paylaştılar, her gün
başka bir odaya birbirlerini ziyarete
bile gittiler, çay kahve içtiler.
Hâsılı kelam
asgari müştereklerde birleşip, güzel geçinmenin yolunu bulunca da huzur ile
beraber, çok verimli zaman geçirdiler efendim.
Artık bahar gelip havalar güzelleşince bizimkiler de parklara bahçelere attılar kendilerini, hava almaya çıktılar.
Görelim bakalım yeni mevsimler Bacılara neler getirecek
Bacıların eski maceralarını merak ederseniz...
hüzünlü mevsimden sıcak gülümseme
Dantel devriminin ardından Evde sıkıyönetim ilanı Bacılara bahar geldi
KİM KİMDİR?Entel Bacı
Domestik Bacı
Dantel Bacı