Kitabı alırken Begüm’ün roman
kahramanının adı olduğunu zannetmiştim, Ama Hindistan’da prenseslere ve
kral eşlerine verilen unvan olduğunu öğrendim.
Roman Hindistan’daki İngilizler
karşı verilen bir bağımsızlık mücadelesini ve mücadeleye liderlik eden Begüm
Hazret Mahal’i anlatıyor.
1856 yılında Hindistan’da
bağımsız bir krallık olan Awadh İngilizler tarafında sudan bahanelerle ilhak
edilmeye kalkılır ve Kralı Muhammed Vacip Ali Şah sürgüne gönderilir.
Amaç en zengin krallıklardan biri olan Awadh’ın zenginliklerine el
koymaktır.
Farklı din ve ırka mensup
insanların barış içinde yaşadığı Altın ve Gümüş Şehir olarak anılan ihtişamlı
Lucknow krallığın başkentidir. Urda başlayan Sipahi isyanı kısa zamanda tüm
ülkeye sonrada diğer krallıklara sıçrar. Bu isyanı başlatan ve komuta eden ise
sürgündeki kralın eşi olan Begüm Hazret Mahal’dir.
Romanda İngilizlerin Hindistan’ın
zenginliklerini yağmalamasını, yapılan zulümleri, doğu insanını ve
kültürünü nasılda küçümsediklerini içiniz ezilerek okuyorsunuz. Buna
karşılık yekvücut olup vatanlarını savunan teknolojik üstünlüğe karşı
vücutlarını siper eden Hindistan halkının umutsuz bağımsızlık mücadelesi
içinizi coşturuyor. Tarihi olaylar aslına sadık kalarak anlatılmış dönemdeki
sosyal ve kültürel yapıyı, isyana giden yoldaki olayları, savaşın bütün
aşamalarını, şahısları yazar büyük bir yetkinlikle anlatıyor. Biraz
okuması zor bir kitap. Tarihe sadık kalma kaygısı ile birbirine benzer
savaş sahneleri tekrarlanmış. Zaman zaman da bir tarih kitabı üslubu ile anlatım
yapılmış. Bunda da yazarın gazeteci kimliğinin etkisi var sanırım.
Sıradan bir ailede başlayan, bir
kral eşi olmaya uzanan ve bir halkın kaderine hükmeden muhteşem bir kadının
etkileyici hikâyesini, yüzlerce yıl sonra yine bir kadının yazması tarihin bir
cilvesi olsa gerek.
Küçük prenses Sara’nın hikâyesini
sanırım birçoğunuz okumuş ya da filmini izlemişsinizdir. Shirley
Temple’nin canlandırdığı unutulmaz Sara karakteri beni de az ağlatmamıştı. Âmâ
çocukluğumun kahramanı Sara’nı o ihtişamlı hayatının kaynağının,
Hindistan halkının adeta yağmalanan zenginliklerinin olduğunu fark edince
büyü bozuldu. Roman boyunca bu sık sık aklıma geldi.
Romanın Yazarı Kenize
Mourad en az roman kahramanı Begüm Hazret Mahal kadar ilgi çekici ve sıra
dışı bir kişilik. Bakar mısınız şu kombinasyona. Anne Osmanlı Sultanı baba bir
Hint racası. Bir prenses ile Prensin kızı yani. Ve o hayatını yazarak kazanan
en tehlikeli coğrafyalara gözünü kırpmadan giden bir gazeteci. Umarım bir gün
onun da hikâyesini yazacak bir romancı çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder