Vakti zamanın birinde fakir bir
şair,padişahı öven bir şiir yazarak padişaha takdim etmiş.Şiiri çok beğenmiş
padişah
‘’Dile benden ne dilersen ‘’demiş
şaire
‘’Bir köpekçik dilerim
padişahım’’ demiş şair.
‘’Padişah şaşkınlıkla ‘’ duymadın
mı ‘’demiş ‘’ ne dilersen dile dedim , sen sadece bir köpek mi istiyorsun? ’’
‘’Evet padişahım demiş sadece bir köpek istiyorum”
Padişah “şaire bir av köpeği
verin “diye buyurmuş.
Şair padişahın eteğini öpüp bir
temenna çakmış.
“Ömrünüz uzun olsun padişahım
lakin… demiş
Hala şaşkın olan padişah “evet
lakin ne ?”deyince şair “Sultanım demiş ben bu köpeğin ardından nasıl koşarım?
Padişah gülmüş” birde at ile
seyis verilsin” demiş
Şair “sultanım demiş ben fakir
bir kulunuzum bu at ile seyisi nerde barındırırım seyisin işlerini nasıl
görürüm” ?
“Eh peki” demiş padişah “o halde
bir de ahır ile hizmetçi verilsin”
“Sağ olun devletlüm “demiş şair “lakin
ben bu hizmetçiyi nerde barındırayım? benim bile başımı sokacak bir fakirhanem
yok”
“O halde birde köşk verilsin”
“İyi de padişahım ben bu evin
ahırın hizmetçilerin masraflarını nasıl karşılayayım? benim akşam yiyecek
yemeğim bile yok” deyince Padişah yine gülmüş
“Birde çiftlik verilsin,peki
başka dileğin var mı?
“Estağfirullah Sultanım “demiş “ömrü
devletiniz uzun olsun, o mübarek elinizi öpüp, köpekçiğimi de koltuğumun altına
alıp gitmekten başka dileğim yoktur.
Evet bizimde koltuğumuzun ardına
kıstırdığımız bir köpekçiğimiz var galiba
Hayatımız!!
Evet belki bir zerreyiz uzay
boşluğunda, bir noktayız yeryüzünde ,ama hayatta var olmakla bizim oluyor tüm
dünya ,tüm evren!!!
Yaşam hücremiz bölündüğü
anda başlıyor kum saatimiz akmaya ve
başlıyor faaliyet.Önce genetik kodlarımız oluşuyor anne ve babamızdan aldığımız
genlerle.Elimiz ayağımız kaşımız gözümüz neye benzeyecek, zeka seviyemiz
duygusal özelliklerimiz nasıl olacak belirleniyor planlanıyor kodlanıyor ve
başlıyor o kodlara göre yapım aşamalarımız.
Bezelye kadar bile olmayan
embriyo gün gün insana benzemeye başlıyor,çiğnenmiş bir sakıza benzeyen et
parçası, bedene dönüşüyor, eller kollar ayaklar baş beliriyor.Kalp faaliyete
geçiyor ve o ılık sıvının içinde ,dünyanın en yüksek güvenlikli en korunaklı
havuzunda , dokuz ay boyunca hiçbir işimize yaramayan duyu organlarımız
şekilleniyor en estetik en fonksiyonel biçimde .Ciğerlerimiz hazırlanıyor dokuz ay sonra bir feryatla içine hava dolması
için.
Dışarıda anne babamız bizi
heyecanla bekliyor ,annemizin vucudu bizimle beraber bizim için şekilleniyor
,sonraki aşamada ihtiyaçlarımızı da karşılamak, için hormonlar faaliyete
geçiyor.
Ve bir feryatla başlıyor
hayatımızın ikinci aşaması.Gıdamız hemen hazır.Bizi kucaklamak için kollar
bekliyor hem de sadece anne babamızın değil ananemizin babaannemizin
dedelerimizin halalarımızın dayılarımızın kolları.Sevgiyle sarıp sarmalayıp şefkatle ninni söyleyip
uyutuyor da büyütüyorlar bizi.
Aslında canlılığımızı sürdürmemiz
için gerekli ,belli sayıdaki gıda çeşitlerimiz için sayısız seçenekler
sunuluyor dünya marketinde.Vitamin, protein, kalsiyum ,mineralleri alabilmemiz
için her damak tadına uygun seçenek var.ister etten al proteini ister
sütten.ister limondan al C vitaminini ister biberden ya da kivi den.Ha ! birde
bu sayısız çeşidi algılayacak zevk alacak tat reseptörlerimiz de var bu arada.
Sadece tat alma mı duyu organımız
? İşitme duyumuz içinde ziyafet sofraları hazırlanmış.Rüzgarın sesinden-
denizin dalgalarına ,bir çocuk kahkahasından - annemizin ninnisine ,bir kuşun
serenadından- bir yanık sesin türküsüne yada bir tenorun aryasına kadar sayısız
seçenekli ziyafetler.İnsan insan olalı ne kelimeleri tükendi ne de şarkıları bitti.
Acaba en keskin gözlümüz kaç
kilometre öteyi görebilir ? bir mi ? iki mi ? yoksa on kilometre öteyi mi?
Abartma mı diyorsunuz ?
O zaman yüzlerce ışık yılı uzaktaki yıldızlar yaz gecelerinde
nasıl gözlerimize ziyafet çekiyor.Binlerce kilometre uzaktaki dolunay gümüş
ışığıyla sevgilimizin yüzünü hatırlatıyor.
“Lütfen el sürmeyiniz “diye
tabela asılmamış kadife güllerin üzerine, yada bebeğimizin ipek tenine.Doya
doya okşayalım diye sevdiğimizin alev alev yanan elleri, ,ananemizin buruşuk
yanakları.
O çıtır çilekler hem tadıyla hem
sesiyle hemde kokusuyla ziyafet çekmiyor mu ? Ya o minik bebişin ensesindeki
cennet kokusu .Minicik çiçek şişelerinin içine ambalajlanmış leylak zambak gül
yasemin kokuları.
Evet belki bir zerreyiz uzay
boşluğunda,bir noktayız yeryüzünde,ama hayatta var olmakla bizim oluyor tüm
dünya, tüm evren.
Bize bir cihaz veriliyor,bir cep
telefonu.Hayat denen sim kartı takıyoruz vee başlıyor hayat şarkımız….
Peki bunca varlığa rağmen,neden
kendimizi fakir zannediyoruz ki ???
Blog keşif etkinliğinden geliyorum g+ ve blogtan takipteyim bana da beklerim www.masalzehra.com
YanıtlaSilSahip olduklarımızın kıymetini bilmeliyiz, çok güzel bir yazıydı sevgili arkadaşım, eline sağlık.
YanıtlaSilBu arada fakir şair pek kurnazmış:)))))
Kıssa ve yazınız çok güzel olmuş aynı zamanda çok anlamlı, elinize sağlık.
YanıtlaSilBu arada bloğunuzu yeni gördüm ve hemen takibe aldım sizi de bloğumuza bekleriz :)
maviveedebiyat.blogspot.com
Hikayeyi daha önce okumamıştım :))
YanıtlaSilTüketim toplumu olarak elimizdekilerin, çevremizin değerini bilemiyoruz..
Çok hoş bir hikaye...
YanıtlaSilBu arada takipteyim beklerim.
www.birsenle.com
"Esra Bayındır"
YanıtlaSilHoş geldiniz bloguma.Tanıştığımıza memnun oldum. :))
"bücürükveben"
YanıtlaSilYaa Müjde abla Şark kurnazı dedikleri türden hemde :))
"Mücahit Dogan"
YanıtlaSilTeşekkür ederim.Elbette size de misafirliğe gelirim.
"Kağıt Salıncak"
YanıtlaSilEvet sadece para verdiklerimizin değerli olduğunu zannediyoruz. :(
"Birsen Çendeoğlu Akyol"
YanıtlaSilTeşekkür ederim zaten sizi takipteydim. :)
Çok güzel bir hikaye.Dün de bu konuyla ilgili Gündem Özel'i izledim.Sadeleşmeye ihtiyacımız var.Hikayeyi anlatımlarımda da kullanacağım bundan sonra :) Çok teşekkür ederim :)
YanıtlaSil"Daha Mutlu Yaşam"
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim.Ne güzel hepimiz birbirimizden nice güzel şeyler öğreniyoruz :))
bekliyozz yeni yazılarısınıııı :)
YanıtlaSil"deeptone"
YanıtlaSilGeliyooo yakındaa.Ama ne yapsam da senin kadar çok yazamam kii...