8 Temmuz 2017 Cumartesi

DİKKAT GÜVENSİZ BÖLGE DEDİKODULU ALAN !!



Vakti zamanın birinde bedevinin birinin bir atı varmış çöl renginde, başka da bir şeyi yokmuş. Bedevi atına atladı mıydı uçarmış, çöllerde rüzgâr gibi, hayretle açılan gözlerin önünde gururla. Yok, yok teşbih değil uçması, gerçekten uçtuğunu görürlermiş o atıyla giderken bakanlar. Çöl rengindeymiş ya at o yüzden, onu göremez üstünde giden bedevinin uçarak gittiğini zannedermiş ilk defa görenler. Atın namı dilden dile, ilden ile söylenir olmuş. Taliplileri çok olmuş çöl rengi atın. Niye beyler, Paşalar, zengin tüccarlar, beyzadeler, mirasyediler çil, kese kese altın gümüş teklif etmişte razı edememiş bedeviyi atını satmaya.

Ama bir bey fena takmış kafayı ata, neye bedel olursa olsun sahip olmayı kafasına koymuş. Atı getiren benden ne dilerse dilesin diye fısıldamış etrafındakilere. Yanında çalışan üçkâğıtçı kâhya, varmış beyin huzuruna ,”ben getiririm beyim” demiş, siz altın keselerini hazırlayın.

Çöle açılmış bedevi her zamanki güzergâhında uçarken, pardon! Giderken uzakta yerde hareketsiz yatan bir karaltı görmüş, altın renkli kumlar arasında. Yaklaşmış atını durdurup inmiş, yardım etmek için, çölde kalmış yolcuya. Meğer yerde hareketsiz yatan üçkâğıtçı kâhya değil miymiş? Atladığı gibi atın üzerine, yel olup esmiş, kuş olup uçmuş. Arkasından bağırıyormuş zavallı bedevi

-Ey hilekâr! Al atım senin olsun. Ama ne olur nasıl aldığını kimseye söyleme. Eğer anlatırsan dilden dile yayılır da, bir daha kimse çölde kalmış bir yolcuya yardım etmek için atından inmez. Güven bir kez kayboldu muydu bir daha da gelmez!

***

Güvensiz bölgelerde yaşıyoruz artık, önünde güvenlikçilerin dikildiği plazalarda, havuzlu sitelerde, retina okuyucudan geçerek girilen holdinglerde işyerlerinde, x-ray cihazlı avm lirde, okullarda, yeraltı treni istasyonlarında, havaalanlarında yâda mütevazı evlerimizde, apartman dairelerimizde, küçük esnaf dükkânlarımızda… Ne sağlayacak artık güvenliğimizi, kim koruyacak bizleri.

Yok, Yok kapkaççılardan, eli bıçaklı manyaklardan, kendini patlatmaya kalkacak gözü kara, eli kanlı terörist katillerden değil.

Komşumuzdan, iş arkadaşımızdan, öğrencimizden gelinimizden, kayınvalidemizden, sabah selamlaşarak içeri girdiğimiz bitişik esnaftan, ya da tüm bu kişileri bizden.

Biz mi inşa ediyoruz acaba? Bu güvensiz alanları kendi dilimizle, elimizle. Büyük kocaman, görünür, eylemlerimizle değil de; ufak, ufak davranışlarımızla; işaretlerimizle, imalarımızla, kinayelerimizle, şakalarımızla.

Hayır, beden güvenliği değil bahsettiğim. Psikolojik güvenliğimiz. İtibarımızın,  izzetimizin, onurumuzun, kişiliğimizin güvenliği. Sonucunda ceza-i yaptırım olan eylemlerimiz konusunda gösterdiğimiz özeni, olmayanlar konusunda da gösteriyor muyuz acaba?

Nasıl mı?

Evet, hiç birimiz hikâyedeki gibi birinin aracını izinsiz almaz, yolda giderken birisine çelme takmaz, komşumuzun kapısını kırmaz, ana sınıfı çocukları gibi arkadaşımızın saçını çekmeyiz. Sabah iş yerine girerken güvenlikçinin yüzüne yumruğu yapıştırmaz ya da bunun gibi anlamsız ve saçma davranışlarda bulunmayız.

Evet, tamam bunların hiçbirini elimizle ayağımızla yapmaz zarar vermeyiz ama ya dilimizle!

Acaba dilimizle verdiğimiz zararlar bunlardan çok mu daha az?

Dedikodu deyip geçiyoruz, ne kadar basit! Güya kendi aramızda eğleniyoruz! ,iyi vakit geçiriyoruz. Ama o işte o andaki eğlence malzememiz herhangi bir şey değil bir insan!  Saçını çekmediğimiz, çelme takmadığımız, yüzüne yumruk atmadığımız bir insan. Hem de tanıdığımız, beraber çalıştığımız, aynı kapıdan girip çıktığımız, çay içtiğimiz selamlaştığımız insanlar, yani tanıdıklarımız.

Pervasızca savuruyoruz yumrukları, tekmeleri o insanın şahsiyetine onuruna, şerefine, mesleki itibarına, namusuna. Saçlarını çekiyoruz kahkaha  ata ata. Sonra da ayrılıyoruz gevşemiş ve keyif içinde. Yok ya o kadar da değil diyorsak, aynı sözleri o kimse karşımızdayken de söyleyelim bakalım o kadar mı?

Belki de sözlerimiz cisimsiz ya! Gözle görüp elle tutamıyoruz ya! Onun için zannediyoruz ki zarar vermez! Çizmez! Kesmez! Morartmaz! Yaralar açmaz!

Sözde sihir vardır dermiş eskiler.

Evet, sözde sihir vardır!

Nice şahit olduğum yâda duyduğum vakalar da depresyonu tetikleyen tek bir söz oldu. Ya da birkaç kelimeden oluşan bir cümle. Psikolojik birçok rahatsızlığın tedavisinde ilaçtan daha etkin tedavi, psikoterapi değil mi?

Hipnoz bilimsel olarak ta kabul edilmiş, lakin tam olarak çözülememiş netameli bir konu. Ama bir bakın hipnoza giren bir insan fiziksel olarak yapamadığı, yapmayacağı şeyleri transtayken nasıl da yapabiliyor.

 Demek ki sözler o kadar da basit, zararsız, masum olmayabiliyor.

Fiziksel bir zarar günler veya haftalarla ifade edilen sürelerde geçerken, sözle verilen psikolojik bir zarar yıllarca geçmeyebiliyor. Ve aslında dedikodu sadece karşıdaki insana zarar vermekle kalmıyor insanlar arasındaki sevgiye, saygıya, toplumsal dayanışmaya, güven ve huzur ortamına zarar veriyor. Güvensiz ve sevgisiz ortamlar oluşturuyor. Ve basit gördüğümüz dedikoduyla ilmek, ilmek kendi güvensiz ortamlarımızı oluşturuyoruz.

Nasıl mı? Allah aşkına, en yakın arkadaşının arkasından atıp tutan bir insana, güvenip de sırlarınızı verir misiniz? Dilinden emin olmadığınız insanla ne kadar samimi bir dostluğunuz olabilir ki?

Öyle olunca da toplumda ayıplanma endişesi, dedikodu malzemesi olma korkusuyla kendimiz gibi olamıyoruz. Kendimize yapay kostümler dikip içine saklanıyoruz. Etrafımızı yalıtıp yalnızlaşıyoruz. Günlerce önceden hazırlık yapmadan misafir kabul edemiyoruz. Kalabalıklar içinde” ne derler? “ korkusuyla yalnız ve mutsuz yaşamaya çalışıyoruz.

Güvensiz, güvenliksiz ortamlarda her an tetikte ’’mış‘’gibi yaparak yaşıyoruz.

Sosyal medya ortamlarında her daim neşeli, her daim gülen kahkaha atan, en güzel sunumları yapan, en güzel ortamlarda gezen, en güzel giyinen, en güzel olan her daim en, en, en olan bizmişiz! Gibi yapıyoruz,

Hiç ağlamıyoruz, hiç yorulmuyoruz, hiç tembellik yapmıyoruz, hiç çirkin uyanmıyoruz, hiç dağınık olmuyoruz, hiç kavga etmiyoruz.

***

Dünya çapında yapılan bir saha araştırmasında Ülkelerin Güven endeksi belirlenmiş. Çeşitli milletlere sorulan” etrafınıza güveniyor musunuz  ?” sorusuna “evet güveniyorum” diyenlerin oranı en yüksek İskandinav ülkelerimde çıkmış

Mesela bu oran Norveç’te % 77 İsveç’te % 80

Peki, kültürüyle, gelenekleriyle övünen ülkemizde  % kaç çıkmış dersiniz.

En yüksek İç Anadolu bölgemiz %  14

En az sahil şeridindeki şehirlerimizde %  10 - 11 ler civarında

***


                                        Efendim bu da misafirlerime vaat ettiğim kahve afiyet olsun  😊



 


28 yorum:

  1. Mutluluk oranı %60 çıkan bir memlekette maksimum %14 -tek bir şehirde- güven endeksi; ilginç bir memleketiz doğrusu. Kaleminize sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ilginç bir memleketiz...Her şeye rağmen mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz...da,yalnız mutluluk endeksinde de,dunya sıralamasının oldukça gerilerindeyiz aslında

      Sil
  2. Müslümanız ya ondandır. Bi kerede müslümana yakisir sekilde anılsak şaşıcam zaten :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerler vücuttaki kan gibidir prensesin annesi.Eğer damarlarda dolaşırsa hayat kaynağı olur.Malesef var olan değerlerimizi hayata geçirmemë gibi bir sorunumuz var..

      Sil
  3. Çok güzel bir yazı, eline, emeğine, düşüncelerine sağlık. Bu konuda saatlerce yazabilirim o yüzden çenemi tutayım.:))maalesef öyle şeyler okuyoruz ki, kıyamet kopsun artık diyoruz. Kızını hamile bırakan abiler,babalar...:( insan abisine, babasına güvenemeyecekse hakikaten kıyamet kopsun. Orana hiç şaşırmadım. Ülkenin cumhurbaşkanı cumhurun YARISINDAN (az değil) nefret ediyor, terörist diyor (demişsin ya insan diline dikkat edecek), yahu referandum yaptılar, kendisi yaptırdı, iki seçenek var: A - B. B diyenler teröristtir dedi. Bu ülkenin çivisi en başından çıkmış arkadaşım, balık baştan kokar yani, koskoca cumhurbaşkanı milletin yarısına iftira atarsa, diğerleri ne yapmaz? Keşke Norveç'te yaşasak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ulkemız de Norveç gibi, her anlamda standartları yüksek bir ülke olur umarım

      Sil
  4. Cok guzell bır konuya degınmıssın bnde bloguma beklerım 🤗

    YanıtlaSil
  5. Konuyu çok beğendim, iyi ki değinmişsiniz. Sadece virgül kullanımınıza takıldım ve belirtmek istedim.
    Sevgilerle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Emre Bey.Virgül konusunda da haklısınız. Malesef bazen ya unutuyorum, ya da gereksiz kullanabiliyorum!!

      Sil
  6. bizim ülkede güvenmek çok zor. insanlar birbirine güvenmez, insanlar devlete güvenmez, devlet de insana güvenmez. cehalet diz boyu. sistem bozuk bizde. kuzey ülkeleri normal tabii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah ah malesef haklısın deep 😟
      Ama ülkeleri,sistemleri oluşturan insan unsuru.Sorun varsa elbette çözüm de üretilebilir 😊

      Sil
  7. Merhabaa :)
    Deeptone sayesinde keşfettim blogunu, yazıları çok beğendim ve hemen takibe aldım ^-^
    Ben de beklerim kendi bloguma :)
    https://gulmekicinagla.blogspot.com/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size de Merhaba 😊 Tabiki de gelirim.Eline sağlık güzel bir blogun var.Serde sanatçılıkta var sanırım. Ne güzel 😊

      Sil
  8. Merhabalar... Deeptone sayesinde keşfettim sizi. İyi ki keşfetmişim. Evet sanırım yıllar önce bu hikayeyi herkese okumuşlar ve güven ortadan kaybolmuş. Güvensizlikler artınca mutsuzluklarda artmış. Güvenli,huzurlu ve mutlu yarınlar diliyorum. Bu arada kahveniz güzelmiş. Bir sonraki kahvenizi içmek için bize de beklerim.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba..Sağolsun deeptone sayesinde ben de bir çok blog keşfettim..
      Bahsedilen,herkeslerden biri de biziz.O güvenli ortamları elbirliğiyle, neden yeniden oluşturmayalım ki? Dedikodu ya karşı duyarlı olmakla başlayabilir..
      Tabi ki sütlü Nescafe olursa neden olmasın 😉

      Sil
    2. Sevgili Cam güzeli.Sizi takip etmek istedim ama izle butonunu göremedim.Nerelerdeler acaba?:)

      Sil
  9. Ilginç bir yazi. Kahveye hayir demem 😊. Takip etmek istedim ancak telefonla giriyorum takip bölümü göremedim.

    YanıtlaSil
  10. Afiyet olsun. Hangi çeşidini istersin ? Nescafe, Türk Kahvesi 😊
    bloğa yeni tema yükledim ,onda da takip bölümü görünmüyor malesef.yeni temalar da sidebar yok.üstte sağda tıklayınca açılan bir bölüm var.orada g+ takip butonu var sadece ama telefonda oda yok .😦

    YanıtlaSil
  11. Ben actigim zaman hala eski tema açiliyor. Yeni blogger temalarina takip bölümü eklenebiliyor. Gadgetleri bir kontrol et yerlesimden yapamazsan yardimci olurum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yeni yüklediğim tema zaten.kontrol panelinde olan gadgetların bir kısmı ana sayfada görünmüyor,normalde orada takip butonu var ama sayfada görünmüyor,bunu bir türlü çözemedim

      Sil
    2. Bu dinamik temada telefonlarda çikmiyor bazilari. Kontrol paneline girdiginde gadgetleri açip ayarlama yapabiliyorsun veya tema özellestirme kismindan.

      Sil
  12. millet olarak dedikoduyu çok seviyoruz ve dedikodular güvensizliğin bir göstergesi herhalde..konu hakkında çok faydalı bir paylaşım olmuş..kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim,yazar Yıldırım, evet haklısınız malesef bu dedikodu sevgisi kendine guvensizliğin gostergesi

      Sil
  13. Çevreden gelen baskı dediğiniz gibi bizi yalnızlaştırıp, güvensiz hale getiriyor. Bu misafir ağırlamaktan tutun, giyilen kıyafete kadar geçerli. Herkes başkalarının hayatlarıyla nasıl da ilgili, nasıl vakit buluyorlar anlayamıyorum gerçekten. Kalemine sağlık :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Kağıt Salıncak..İnsanlar başkalarının üzerinden kendini ifade etmeye çalışıyor dedikodu yaparak ,ama maalesef asıl zararın kendilerine olduğunun çokta farkında değiller..

      Sil
  14. Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Çok farklı bir devirde yaşıyoruz ve görüyorum ki çekememezlik hat safada oluşmuş. İnsanlar birbirini yiyorlar artık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet haklısınız Elif Hanım çekememezlik had safhada gerçekten.Bu da önce insanın kendine zarar veriyor aslında..

      Sil