11 Haziran 2017 Pazar

HAYAT ZATEN BİR SINAV




SINAV SINAV SINAV

Meşhur hikâyedir.

ODTÜ Fizik bölümü öğrencisi bir derste takılır. Defalarca girdiği sınavlar telafiler vs işe yaramaz dersi bir türlü veremez. Ve artık son hakkı kalır ya geçecek ya da okuldan atılacak. Ve son sınav gelir çatar, gencimiz günlerdir yemeden içmeden çalışarak sabahlamıştır.

Sınav kâğıtları dağıtılır. Genç ilk soruya bakar gözleri parlar

-Ben bu soruyu biliyorum der.

İkinci soruya bakar” Aaa ben bunu da biliyorum” der.

Üçüncü soruda sesi yükselir “bunu da biliyorum”.Son soruda gencin salonda çınlayan sesine tüm öğrenciler dönüp bakar.”Ben bunu da biliyorum”.

En sonunda ayağa kalkan genç,  kahkahalar atarak ”  ben onu da biliyorum, bunu da biliyorum. Onu da biliyorum, bunu da biliyorum “diye parmaklarını şıkırdatıp oynamaya başlar.

***

Bir üniversite sınavı daha geldi çattı.

Artık sadece öğrencilerin değil, tüm ebeveynlerin de hayatı sınav. Çocuklar nerdeyse anaokulunda üniversite sınavlarına hazırlanmaya başlıyor. Yabancı dil dersleri veren anaokulları bile var ve öncelikle tercih ediliyor. Ebeveynlerin ebeveynlik başarısı çocuklarının sınav başarılarıyla ölçülüyor.

Benim tüm bunlarda dikkatimi çeken farklı bir şey. Çocuklarımız sınavlara hazırlanıyor diye, aile içinde başka hiçbir sorumluluk verilmiyor.4. sınıftaki çocuğu için teneffüslerde kantin sırasına giren, bahçe de top çarpmasın diye bekleyen, ortaokula giden oğlunu daha hiç bakkala göndermemiş olan aileler korumacılıkta ileri giderek çocuklarının ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmuyorlar.


Hollandalı işletmeci bir bey ile evli doktor arkadaşım üç erkek çocuk sahibi oldu. Yaz tatilinde annesinin evinde ziyarete gittiğim de bir şey çok dikkatimi çekti. Civciv gibi sapsarı başlı, tatlı mı tatlı üç delikanlı geldiler odaya Gençler çok tatlı bir lisanla ” hoş geldiniz “ dediler annelerinin biraz yönlendirmesiyle kırık bir Türkçeyle hal hatır sorup sonra da oyunlarının başına döndüler.

Bir süre sonra ikindi kahvaltısı için büyükanneleri balkonda küçük bir masa hazırladı delikanlılara ki delikanlıların en küçüğü henüz anasınıfında, en büyüğü ise dördüncü sınıfta idiler. Gençler tabaklarını bitirdiler, gelip büyükannelerine teşekkür ettikten sonra masaya döndüler. Ortanca delikanlı tabakları çatalla temizleyerek üst üste koydu, çöpleri çöp kutusuna attı. İkinci delikanlı tabakları sudan geçirip bulaşık makinesine yerleştirdi. En küçük afacan ise şarjlı süpürge ile yerleri süpürdü. Sandalyeleri iterek yerleştirdi sonra da oyunlarına döndüler.

Ben merakla onları izlerken anne ve büyükanne gayet normal bir tavırla sakin sakin oturuyordu.

Ki bu çocuklar Hollandaca (Felemenkçe)  ,Türkçe ve İngilizce yi yaşlarına göre çok iyi denebilecek seviyede biliyor, hafta sonları çeşitli spor ve sanat kurslarına gidiyor ayrıca da büyükanneleri onlara namaz surelerini ezberletiyordu. Anneleriyle konuştuğumuz zaman odalarının ve bir küçük kardeşlerinin, sorumluluğunun da onlarda olduğunu öğrendim hayretle ki annesi gayet normal bir şeyden bahseder gibi anlatıyordu.

Bizim çocuklarımızı düşündüm. Sınavlara hazırlanıyor diye yemekte, hazır masaya oturup, bir tabak üst üste koymadan kalkan, suyu, sütü, keki çalışma masası başına götürülen, eve gelen misafirin yüzüne bile bakmadan  “bir hoş geldin” demeden odasına geçen, yatağı annesi tarafından toplanan lise öğrencilerini.

Evet, eskiden biz su içerdik testiden demeyeceğim elbette. Ama daha önceleri çocuklar ev işlerinde anne babalarına yardım eder, kardeşlerinin bazı sorumluluklarını alarak, birçok şeyi ailede öğrenirlerdi. En azından bir aile sürdürebilmek için gerekli temel becerileri ailede kazanırdı. Bir genç kız hiç değilse, bir kek bir pilav yapmasını bilir, bir misafiri annesinin kaş göz işaretleriyle de olsa ağırlar, çayını kahvesini servis yapardı. Genç delikanlılar çivi çakmasını, perde takmasını, alışveriş yapmasını, aile bütçesini denkleştirmesini öğrenirdi. Evlendikten kısa bir süre sonrada, ortak bir zeminde buluşur, bir aile düzeni kurar, çocuk dünyaya getirip, geçinir giderlerdi.

Şimdi gençler aile kurmaktan, çocuk dünyaya getirmekten korkar oldular. Birçok mecrada lanse edildiği gibi aşk her şeyi halletmiyor. Bir aileyi sürdürebilmek için gerekli temel becerilerden yoksun çocuklar aile kuruyor, ama bilmedikleri bir ortama şaşkın ördek gibi düşüyor. Çok daha erken öğreneceği, deneyimleri kazanmaya çalışırken, birbirlerini kırıp döküyor, birbirlerinin aileleri ile geçinecek sosyal becerilere sahip olmadıkları içinde, sorunlar büyüdükçe büyüyor.

İki birey de aile evinde gördüğü prens prenses muamelesini karşısındakinden bekliyor. Öyle olunca da hayal ettiği rüya gibi bir evliliğin gerçekleşmemesiyle hayal kırıklığına uğruyorlar. Almadan vermeyi bilmeyen gençler, karşıdakinin ayaklarını yerden kesmesini beklerken, umduklarını bulamıyorlar.

Uzmanlar özellikle büyük şehirlerde evlerin otel gibi kullanıldığını, sosyal zenginliklerimizi kaybetmekte olduğumuzu, akrabalık komşuluk ilişkilerimizin zayıfladığını değil bittiğini söylüyor.

Özellikler Büyükşehirlerde, artık misafirler lokantalarda kafelerde ağırlanıyor, yatılı misafirleri için otel de yer ayrılıyor, akrabalar sosyal medyada selamlaşmayı yeterli görüyor, her ihtiyaç için hizmet sektöründen, uzmanlardan yardım alınıyor.

Ee ne var bunda? Elbette bir şey yok zaman değişiyor elbette. Yaşam tarzları güncelleniyor. İhtiyaçlar farklılaşıyor, vs. vs.

Büyük sistemler içinde sanal değerler üreten, ürettiğine eli değmeyen gençlerin gerçeklik algılarında kopukluklar meydana geliyor.

Koca şirketleri idare eden gençler aile idaresini başaramıyor, Onlarca kişiden oluşan ekiplere liderlik eden, birçok alanda uzman olan, teknolojik iletişim araçlarını su içme kolaylığında kullanan, bir değil iki üç yabancı dil bilen gençler, eşinin ailesi ile sağlıklı iletişim kuramıyor, ay sonunda bütçeyi denkleştiremiyor, eşinin beklentilerine cevap veremiyor, çocuk sahibi olmaktan korkuyor. Artık gençler biraz başları sıkışınca, boşanmayı çözüm olarak görüyor, çocuk yapma sorumluluğundan kaçıyor. Sorumluluksuz ama sorunlu ve mutsuz hayatlarıyla tek başlarına başa çıkmaya çalışıyor.

Acaba çocuklarımızı bu kadar sınav endeksli yetiştirmesek de, biraz da aile içinde sorumluluk mu versek?








8 yorum:

  1. Merhaba! :) Blogunuzu yeni keşfettim ve takibe aldım. Sizide kendi bloguma beklerim,takip ederseniz mutlu olurum 💎 www.nurundelidolublogu.tk 💎

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Blogby Nur ,başarılar dilerim

      Sil
  2. Meraba :) bloguma hos geldn. Bende seni takip edeym dedim ama izle butonun yoktu koyarsan herkes icin iyi olabilir :) çocuğa bakmadiktan sonra yapmanin anlami yok. Evlensede hala cocuk kaliyorlar. Sorumlulujlar bitmiyor :)

    YanıtlaSil
  3. Merhaba ,siz de hoş geldiniiz.Haklısınız bir çocuk kaç türlü sorumluluk birden istiyor.
    Blogumun sağ tarafında Google+ Followers butonu var ,profilime giderek te takip edebilirsiniz.Siz de görünmedi mi acaba

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canm o google + dan takip etmek icin. Oradan takibe aldim da blogdan izlemeye alamadim :) izle butonu olunca yazilarin bloguuma düser daha rahat okuyabilirim :)

      Sil
    2. Prensesin annesi mail takip butonu ekledim .bahsettiğiniz bu sanırım.Eh teyzesi ,benim blog daha bebek, beraber öğreniyoruz yürümeyi.Önerin için de teşekkür ederim

      Sil
  4. Söylemeden geçemeyeceğim. Profil resmin çok güzel. Yazının her cümlesine katılıyorum. Çocukları okul sınavı, meslek sınavı diye yarış atı gibi koştururken, bakıyoruz hayat sınavında sınıfta kalıyorlar. Blogların mahallesine yeni taşındım. "Kitaplara Kaçanlar" a beklerim. Orada yazında değindiğin hususların öykü edilmiş halini (Yorgun Düşen Atlar) göreceksin.

    YanıtlaSil
  5. "Kitaplara Kaçanlar"
    Mahallemize hoş geldiniz.Renkli bir mahalle burası.Kitaplara kaçmayı ben de severim.Geliyorum tanışmaya:))

    YanıtlaSil