23 Temmuz 2015 Perşembe

BANA ŞİDDETİN OYUNUNU YAPABİLİR MİSİN ; ABİDİN !

    
   
    





Şiddet içerikli oyunlar bilinçaltımıza, toplumsal hafızamıza ne türlü mesajlar yolluyor.?..Sadece şiddeti mi özendiriyor.Yoksa  ötekileştirme,kutuplaştırma,gerçek dünya ile sanal dünyanın birbirine karıştığı paralel bir evrende yaşama gibi birçok başka yan etkileri de var mı?.
     Sanal oyunlar Süper Mario ve Hugo ile hayatımıza girdi. Televizyona bağlanan atarilerle oynanan bu oyunlar çok çabuk yaygınlaştı. Sonrasında evlere  giren bilgisayarlarla  sanal oyunlar çeşitlendi daha profesyonelleşti , naiflikten hızla sıyrıldı ,yaygınlaştı  ve bu günler ulaştı..
    Bu oyunların stres atmaya yarayan, çok ta masum oyunlar olduğuna inanmıyorum. Hayır dış mihrakların oyunu olduğunu falan düşünmüyorum. Komplo teorilerim de yok.
    Bildiğiniz üzere bu oyunlar iki kişi veya gurup arasındaki mücadeleyi anlatıyor .Ama karşı taraf düşman ve yenilmesi gerekli. Ona şiddet uygulamayı meşrulaştırmak  için önce ötekileştirilmesi gerekli ki  buda düşman kavramıyla oluşturuluyor. Sizin hayatta kalmanız düşmanı öldürmenize bağlı. Yani öl yada öldür..
    Karşı taraf muhakkak çirkin,ucube  ; sizin menfaatlerinize engel oluyorsa kesinlikle  kötü yürekli.. Hatta yaratık.. Zombi ,vampir, alien gibi karakterler ne çok kullanılıyor bu oyunlarda.O insan değil  ki ; canlı değil o ; canı yanmaz onun ,acımaz ..İnsan olsa ,iyi olsa sana benzerdi ..
Böylece karşınızdakine zarar verirken,  hatta  öldürürken hiç vicdan azabı yaşamıyorsunuz.
   Döngü basit.. İşte  o! Farklı ! o halde çirkin.. O halde Kötü.. O halde zararlı  O halde bana zarar verebilir   Eee önce sen davran..  zarar görmeden zarar ver,  ölmeden önce öldür..Bu senin evrensel ve anayasal hakkın.. Çünkü o senin yaşam hakkını elinden alacaktı…
   Yani hayali bir düşman üret .. ona inandır kendini …
   Vee   Evet! şiddetin şehvetini doyasıya yaşayabilirsiniz artık !....


   Ya aksiyon filmleri ?!!
   Kanlar içindeki kahramanımız zorla gözlerini açar.. Yanında ona yardımcı olan bir kişi..
    Flashbacklar ile geriye gider kahramanımız.. Neden bu halde olduğunu anlarız.
   Bahçeli güzel bir ev .Geniş mutfakta yemek yapan güzel ve mutlu bir kadın ...
    Etrafta oynayan iki güzel çocuk.. Kahramanımızın karısı ve çocukları..  
   Kabus !! birden  kötü adamlar dalar eve acımadan o güzel kadın ve çocukları öldürürler.. Ortalık kan revan içinde kalır..Güzelim ev darma duman olur..O sırada bir şekilde kahramanımızda tuzağa düşmüştür..Kötü adamların elinden zorla kendini kurtarır..Ve gözlerini açtığında perişan haldedir.Ama yanında film boyunca kendine eşlik edecek yine güzel bir kadın bir hemşire veya benzeri bir karakter..
    Sebepler çeşitlidir.Ya bir mafya hesaplaşmasına kurban gitmişlerdir.veya devlet adına görev yaptığı ,ekip arkadaşlarının ihanetine uğramıştır.. Yada ne bileyim işte buna benzer bir başka şey vardır..
   İyi insan olup olmadığını bile bilmediğimiz bu adamın yanına konumlandırırız kendimizi  ve film boyunca onu intikam operasyonlarına katılırız heyecanla..
    Artık bu kerteden sonra kahramanımızın yaptığı her eylem kutsal ve meşrudur.. Tuzak kurabilir çalabilir hatta öldürebilir.. O üş kişinin yerine 33 kişiyi cayır cayır öldürürken bizim içimizin yağları erir  rahatlarız.. Bir kötü daha eksilmiştir yeryüzünden.. Bu sırada kahramanımıza yardım eden karakterlerde niyazi olur birer birer ..Olsun  !. Bu kutsal intikam uğruna feda olsunlar..Yeter ki kahramanımız yaşasın .Yeter ki intikamını alsın..
    O sırada kahramanımız hem savcıdır hem hakim hem polistir hem infaz memuru.. Kim vermiştir ona bu hakkı  nasıl kazanmıştır?  Ne önemi var ki !!  Yaşasın intikam.. Ne gerek var ki savcıya, hakime ,polise, askere. Hepsinin yerine kahramanımız var  ya işte..
   Eee bunlar sanal karakterler… izleyen ,oynayan herkes bilir bunları.. Düğme kapanır ve her şey biter ..mi acaba ??
   Bitseydi bunca şiddet sarmalına dolanırmıydık..
   Ekonomik sıkıntıda olan borçlarını ödeyemeyen patron çalışanını çağırıp, bağırıyor ;hakaret ediyor.. Patron karşısında sesini çıkaramayan çalışan eve gelince ,yemeğin tuzunu fazla kaçıran karısına kodum mu otutturuyor.. Oturduğu yerde öfkeyle kalkan kadın herhangi bir sebeple feryat figan ağlayan veledin saçına yapışıp poposuna terliği indiriyor. Göz yaşlarını silen velet ortada emekleyen kardeşinin etine dişlerini gömüyor.. En küçük kurban da oyuncak bebeğin saçlarına yapışıp yere vura vura kafasını gözünü dağıtıyor…
   Bu çocuklar büyüdüğünde bu döngü böylece sürüp gidiyor..
   Vee bizler kadına şiddetten şikayet ediyoruz..Sokalarda cam çerçeve indiren serserilerden yaka silkiyoruz. Okul arkadaşını bıçaklayan Üniversiteli gence, Eyvahlar olsun diye dertleniyoruz..
   Eee sonuç !!  insan sosyal bir varlık beraber yaşar, görerek öğrenir ,öğrendiklerini hayata geçirir ve sonraki kuşaklar  aktarır..
  Yani, iyi toplumsal  rol modellere ihtiyaç var ama bunlar uzaydan veya başka bir yerden gelmeyecek.. !..

BANA ŞİDDETİN RESMİNİ YAPABİLİR MİSİN ABİDİN ? (BOBO-DOLL)

    
      

Malum kadın milletinin olmazsa olmazlarından olan bir gündeyim. Biten çayımı doldurmak için mutfağa giderken gözüm yan odada bilgisayar oynayan çocuklara takılıyor. Durup bir müddet oyunu seyrediyorum. Vahşet. Elinde silah oyun kahramanı adım adım ilerlerken önüne çıkan herkesi öldürüyor. Vurulan adamdan fışkıran kanlar her yana sıçrıyor. Mermilerin ıslıklarını, kırılan kemik seslerini  ve ölenlerin feryatlarını duyuyorsunuz. Midem kaldırmadı.  Çocukların dikkatini dağıtmak için sordum.

-Ne yapıyorsunuz çocuklar? Kötü adamları mı öldürüyorsunuz?

Oyuncu çocuğun yerine manyetize olmuş gibi onu izleyen diğer  arkadaşı cevap verdi.

-Yoook abla  iyi adamları öldürüyoruz!

-Nasıl yani? !

-Basbayağı işte. Biz kötü karakterleriz, iyileri öldürüyoruz.

Elimde çay bardağı dondum kaldım.

İyi eğitimli, düzgün, toplumda saygın bir yeri olan,  iyi ailelerin çocuklarının oynadığı oyun adeta kanımı dondurdu.

Sonra başka bir hatıram canlandı.

Sokaktan kan ter içinde eve gelen yeğenim su içerken  annesine malumat veriyordu;

-Anne  anne  biz polisçilik oynadık.

-Aaa  ne güzel hırsızlarımı yakaladınız?

-Yoo,  Enes abimler öğrenci oldu  ‘’susma, sustukça sıra sana gelecek ‘’ diye slogan attı. Bizde onlara coplarımızla vurduk.

-Allah’ım Allah’ım ne günlere kaldık derken buldum kendimi…

1961 yılında medyanın bu kadar etkin ve yaygın olmadığı yıllarda Psikolog Albert  Bandura  Sosyal  Öğrenme kuramını  ispatlamak için bir dizi deney yapıyor.

Okul öncesi bir gurup çocuğa bir  film izletiliyor. Filmde boksörlerin kullandığı kum torbası benzeri Bobo- Doll diye isimlendirilen bir oyuncağa şiddet uygulayan bir yetişkin gösteriliyor. Bu filmin sonu iki farklı versiyonla bitiyor. İki versiyon iki farklı gurup çocuğa izletiliyor. İlkinde şiddet uygulayan  yetişkine şeker, oyuncak vb. ödüller verilirken, ikinci versiyonda katlanmış bir gazete ile hafifçe vurularak uyarılıyor.

Film bitişinde çocuklar oyuncaklarla dolu bir odaya alınıyor. Bir müddet oynayan çocuklara, bu oyuncaklarla başka çocukların oynayacağı söylenerek daha az oyuncak olan diğer  bir odaya geçiriliyor. Bu odada oyuncaklar arasında  Bobo-Doll da var.

İlgi çekici bir odadan başka bir odaya alınan çocuklardan ilkini izleyen çocuklar Bobo Doll’a aynı şekilde şiddet  içeren davranışlarda bulunuyorken, Sonuçta cezalandırmayı gören çocuklar arasında şiddet davranışı daha az oluyor.

Bulunduğumuz ortamlar, gördüğümüz rol modeller davranışlarımızı ve karakterlerimizi şekillendiriyor.

Şu anda sokaklarda hırsız polisçilik oynayarak büyüyenlerin yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Sonuçlar malum.

90 lı yıllarda TV deki toplumsal olayları izleyip, oyunlarında öğrenci döven, naif kahraman Süper Mario oynayan nesiller üniversite sıralarında. Ya şimdiki  zombilerin, yaratıkların  öldürüldüğü, kan ve şiddetin oyun sonunda puan alarak ödüllendirildiği oyunlar. Terörist öldürmeyle başlayıp iyi adam öldürmeye evrilen oyunları oynayan nesiller nasıl bir gelecek inşa edecekler?